4 Nisan 2019 Perşembe


BÜYÜK UMUTLAR'A  PSİKANALİZLE BAKMAK

YET-MEYE,YETİŞ-MEYE VAR-OLMAYA ÇALIŞMAK*



Engin LAÇİN**


 ERGENLİK TANIMLARI ERGENİN VE ERGENLİĞİN ÖZELLİKLERİ

 Ergenlik, ani ve hızlı fizyolojik değişimlerle başlayan, sabit bir benlik ve dürtü organizasyonuna ulaşmak adına geçmiş deneyimlerin yeniden çalışılmasını ve yeni ruhsal yapılanmalara gidilmesini gerektiren bir olgunlaşma sürecidir (Blos, 1967). Bu süreçte çocuksu bedenini kaybeden ergen, yeni bedenini anlamlandırmak, ona alışmak zorundadır (Parman, 2000). Daha da önemlisi ergenlikte ödipal nesnelerin,çocuksu anne-baba imagolarının kaybı söz konusudur ve ergen, ebeveynlerine olan ödipal yatırımın ve bağlılığın yasını tutmalı; onlarla yeni bir ilişki geliştirmelidir(Chabert, 2004).
Winnicott’a göre ‘‘ergenlerin gelişim sürecinde,kızlar ve erkekler zorlukla ve kararsızlıkla çocukluktan ve bağımlılıktan çıkarlar ve el yordamıyla yetişkinlik halini ararlar.Büyümek sadece kalıtımsal bir eğilim değildir,aynı zamanda oldukça karmaşık çevresel faktörlerle birlikte örünen bir süreçtir de.Bu dönemde aile hala ergenle birlikte ise büyük oranda fayda sağlar’’.Winnicottkuramına göre ergenlik aşağıda tekrar ele alınacaktır,Lacan ve lauru için ek bir paragraf oluşturulacaktır.
Ergenlik, kişinin ne bir çocuk ne bir yetişkin olduğu,henüz kendi toplumsal sorumluluklarına sahip olmadığı,ama rolleri keşfedebileceği,sınayabileceği,deneyebileceği bir ara evre olarak kabul edilebilir.Şu halde,toplumun bir yol,bir kişilik,bir kimlik,bir meslek vb. seçebilmesi için gence sağladığı bir mola verme zamanı,bir süre söz konusu olabilir.Ama zihinsel büyümenin patlamasından başlayarak,cinsel olgunlaşma ve cinsel kimlikten geçerek toplumsal kişiliğe varıncaya kadar,ergenlerin karşılaştıkları gelişim görevlerinin sayısı dikkate alındığında ara evre kavramı,yerini ‘‘kargaşa dönemi’’kolayca bırakabilir(Cloutıer).
Çocukluktan yetişkinliğe geçiş donemi olan ergenlik,fiziksel, bilişsel ve psikososyal değişikliklerle belirlenmektedir.Bu donemin önemli gelişimsel görevi, kimlik duygusunun oluşmasıdır. Kimlik duygusunun, toplumsal,mesleki ve cinsel kimlik öğeleri bulunmaktadır. Cinsel kimliğin oluşmasında, kişinin biyolojik özellikleri,cinsel yönelim ve davranışları, aile tutumu, toplumsal ve kültürel değerler etkilidir. Cinsellik, genellikle cinsel yönelim ve davranışlar olarak anlaşılmasına rağmen, sağlıklı cinsellik, bu sayılan etkenler ile kendilik kavramının bütünleşmesidir.
Blos’un sınıflandırmasına göre (1967) .Asıl ergenlik döneminde iki belirgin tema vardır: Bunlardan ilki ödipal çatışmanın yeniden canlanması ve ödipal dönemde öğrenilmiş olan ensest yasağı gereği ilk sevgi nesnelerinden vazgeçme durumudur. İkincisi ise nesneden vazgeçişin ardından yeni nesne bulma sürecini içerir ve böylece yetişkin dürtü organizasyonuna geçiş başlar.Bu döneme hâkim olan iki genel duygulanım ise “yas” ve “âşık olmak” tır.Didier Lauru (2011), ergenlik bir gün sonlanır mı diye sorarak, ergenliğin sonlanabilmesi için iki koşuldan söz eder. Bunların birincisi ebeveynlerle kurulmuş olan yoğun çocuksu özdeşimlerin devrilişi, ikincisi ise uzun soluklu bir aşk ilişkisinin ardından yas tutabilme becerisinin edinilmesidir. Ödipal ebeveynlerinden vazgeçen ergen, bu bağlamda bir kayba maruz kalır ve yas sürecindeki içsel bir boşluk ve keder gibi duyguları deneyimler. Âşık olma duygusunda ise libido, yeni nesnelere yönelir. Bu durumda bir bütünlük hissi ve kendinden feragat etme söz konusudur.Heteroseksüel nesne aşkı, önceki evrelerde ön planda olan biseksüel pozisyona son verir ve ödipal sevginin yerine geçen bir temsil gibidir. İlk heteroseksüel nesne seçiminde, yaşanan ilk aşklarda seçilen kişinin fiziksel veya ruhsal bakımdan karşı cins ebeveyne benzediği veya tam tersi özelliklere sahip olduğu görülmektedir.Blos (1967), bu dönemde entelektüalizasyon, çilecilik gibi savunma mekanizmalarının kullanıldığını; felsefi, politik, sosyal problemlerle ilgide ve kendini keşfetme eğiliminde artış görüldüğünü vurgulamaktadır. Tüm bunlar, fiziksel olgunlukla birlikte cinselliğin mümkün hale gelmesi nedeniyle görülen; çocuğun idealize ettiği ebeveynlerine olan aşkını yüceltme yollarıdır. Yatırımın, ebeveynlerin benlikteki nesne temsillerinden geri çekilmesinin ardından, bu enerjinin kişinin kendine dönmesi ile bu dönemde narsisizmde artış görülebilir. Libidinal yatırımın ergenin kendisinden yeni nesnelere
yönelmesiyle libidinal ekonomi değişir, hazzı artık kendinde değil, nesnede arayacaktır. Blos (1967), bu dönemde kız ergenlerde fallik unsurun fazlaca değerli bulunmasına bağlı olarak biseksüel pozisyonda direnme görüldüğünü ve bu unsurun en kısa sürede heteroseksüel sevgi nesnesine yönelmesi gerektiğini belirtmektedir.
Coleman(1980) ergenliğe ilişkin psikanalitik görüşü dört noktada özetlemektedir: ‘‘Birinci olarak,ergenli,esas olarak,içgüdülerin erinlikte su yüzüne çıkmasından doğan,kişilikte belli bir yaralanabilme özelliğinin bulunduğu bir dönem olarak görülmektedir.İkinci olarak,iç çatışmalara ve gerilimlere karşı koyabilmekte yetersiz olan psikolojik savunmalar nedeniyle uyumsuz davranışların çıkma olasılığı vurgulanmaktadır.Bu davranışların örnekleri mizaçta aşırı dalgalanmalarda,kişiler arası ilişkilerin dayanıksızlığında,depresyonda ve uzlaşmazlıkta bulunmaktadır.Üçüncü olarak bağların çözülmesi süreci ergenlikte özel bir önem kazanmaktadır,çünkü bu süreç aile dışında olgun duygusal ve cinsel ilişkilerin kurulması için zorunlu sayılmaktadır.Son olarak Coleman,psikanalitik kuram tarafından ergenliğe bağlanan dördüncü önemli öğe olarak kimlik oluşumunu belirtmektedir.Yazar bu kuramsal akımın katkısının,sanki bir hastane yada klinik ortamda oluşturulmuş bir ergenlik deneyiminden çıkıyormuş gibi,ergenlikteki güçlük kavramını fazlaca abarttığını düşünmektedir.’’
Ergenlik en temel psikopatolojilerin,ruhsal hastalıkların ve sıkıntıların patlak verdiği bir dönemdir.Ödipal çatışmaların tekrarlandığı bir dönemdir.Yetişkin cinselliği artık mümkündür.Hem çocuk hem de yetişkindir yani aradadır.Çocuksu bedenle yetişkin bedenin çocuklukla yetişkin sorumluluklarının küçük olmakla büyük olmanın arasında,ermekle ermemek arasındadır.Mahremiyete duyulan ihtiyaç bu dönemde artar.En temel duygulardan biri utançtır.Fiziksel olarak yaşanan değişim her şeyin önündedir.Ergenliğin en önemli özelliği arkadaşlık kurabilmek ve aşık olabilmektir.Ergen kendi yasağını bulmak zorunda bu dönemde.Ergenliğin yolunda gittiğinin göstergelerinden bir tanesi çatışmadır ergen çatışmaya girmiyorsa yolunda gitmeyen bir şeyler vardır.
Ergenlikte ruhsal sorunsallara örnek verirsek şöyle bir sıralamada bulunabiliriz.Çatışma(çatışmanın dozu düzeyi önemlidir,riski belirleyecek olan şey olabilir),içe kapanma(belirleyici olan gene doz yani içe kapanma eğer sosyal hayatın içinde yer almasını engelleyecek düzeydeyse,evet bir risk),evden kaçma,madde kullanımı,intihar girişimi,saldırganlık/öfke patlamaları,arkan sorunları(ebeveynle olan çatışmadan daha önemli olabiliyor),cinsellik,riskli davranışlar,aşırı spor,çete ve çetecilik.

  WİNNİCOTT’UN KURAMINDA ERGENLİK
          ‘‘Ergenlik kasvet içinde çabalamak ve ergenin olgunlaşmamışlığı’’

Winnicott’un ergenlik üzerine iki metin var:Ergenlik kasvet içinde çabalamak ve ergenin olgunlaşmamışlığı.Winnicott Doldrum diye bir terimden bahseder ergenler için.Doldrum bir denizcilik terimidir,yoğun sisin içinde ve rüzgarın yokluğunda beklemenin zorunlu olduğu durumları tanımlar.Ergenler ekvator yakınlarındaki rüzgarın çok az ya da hiç olmadığı bölgelerde denizciler gibi önlerini görmeden uzun süre beklemek zorunda hissederler kendilerini.Bu İngilizce sözcüğe kasvet,hüzün sıkıntı gibi Türkçe karşılıklar bulunabilir ve bunların tümü ergenliği tanımlamak için uygundur.Winnicott ergen anlaşılmak istemez der eğer yetişkinler bir şeyler biliyorlarsa bunu kendilerine saklamalılardır.Ergenlik bir arayış ve buluş devridir,ergenliğin tek ilacı zamanın geçmesidir.Dönüşüm süreci basamak basamak ilerleyecek ve erişkin bir birey yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.Winnicott ergenlik sürecinde de çevrenin çok önemli olduğunu,çevrenin yetersizliğinin çocukluk döneminde olduğu gibi ergenlikte de zorluklara yol açabileceğinin altını çizer.Ergen temelde yalnızdır der winnicott ve bu küçük çocukluk evresindeki yalnızlığa benzer.Winnicott bu yazısında ergenlere ergenlere yaklaşımını da tartışır.Ona göre ergenlerin ergenliklerini yaşamaları bir sağlık göstergesidir ve toplumdaki üç gelişme ergenliğin iklimini değiştirmiştir.Bunlar cinsel yolla bulaşan hastalıkların azalması veya tedavi edilebilir olmaları,doğum kontrol yöntemlerinin ortaya çıkmış olması ve nihayet atom bombası.Ergen kendisine sunulan anne baba imgesiyle özdeşleşme,erken bir cinsel olgunlaşma veya sportif ve zihinsel etkinliklere yönelme olanaklarını reddeder ve kasvetin egemen olduğu yaşam alanını yeğler.
Winnicott ‘‘Ne olacaklarını bilmiyorlar,nerede olduklarını bilmiyorlar ve bekliyorlar.Çünkü her şey askıda ve kendilerini gerçek hissetmiyorlar.Bu yüzden çok gerçek şeyler bile yapabilirler.Bunlar bize fazla gerçek gelebilir,çünkü toplum bunlardan etkilenir’’der.
Winnicott’a göre ergenin gereksinimleri şunlardır:
-Yalancı sahte çözümlerin reddi.
-Kendini gerçek hissetmek ya da hiçbir şey hissetmemeyi kabul etmek.
-Bağımlılığın doyurulduğu bir durumda başkaldırıda bulunmak.
-Toplumu sürekli kışkırtmak ve toplumun ona karşı çatışmasının ortaya çıkmasını ve kendisine verilecek yanıtın düşmanca olmasını sağlamak.
Ergenin gereksinimleri ilerleyen sayfalarda kitap incelemesi başlığı altında tekrar ele alınacaktır.
Winnicott’un erişkinlere tavsiyesi ergenlik krizine bir çare aramak ve ya bulmak yerine onun karşısında durmak ve yüzleşmek olmalıdır.Erişkinlere erkten el çekmemelerini önerir çünkü o zaman ergenler erkenden erişkin olurlar ki bu da yalancı sahte bir erişkinlik olacaktır.
Winnicott ergenlikte,benliğin yeni düzenlenmesi olan ‘‘kendiliğin’’ alt benliğin yeni uyanışına nasıl yanıt vereceğini sorgular.Bireyin özgün kişilik şemasıyla erinliğin değişimleri nasıl bütünleşecektir?Burada sorun yeni ortaya çıkan yıkım ve hatta ölüm gücünün nasıl özümseneceğidir.Benliğin yeniden düzenlenmesi eski bir öyküdür,daha önce yeni doğan çocukluk döneminde gerçekleştirilmiştir.Winnicott bu yüzden ergenlerin bu yeni döneme hazır şamalarla geldiğini düşünür.Ama unutmamak gerekir ki ergenlik sürecinin büyük bir bölümü bilinçdışıdır ve ergenin hissetmediği için bilemediği önemli bir bölümün etkisi altındadır.Diğer bir deyişle bu bütünleşme ve özümseme uğraşları temelinde bilinçdışı süreçlerdir.Buda ergenin tüm bu düzenlemeleri kontrol edebilmesini olanaksız kılar ki kontrol yitiminin ergenleri en çok ürküten,çünkü bağımlılığı anımsatacaktır,olgulardan biri olduğunu da unutmamak gerekir.Winnicott’un kuramında ergenlerle ilgili 3 önemli şey vardır.a)Gerçeklik,b)Kendilik,c)Bağımlılık
                   LACAN VE LAURU’YA GÖRE ERGENLİK
Bizim için beklide ergenlikte en problem yaratan alanlardan bir tanesi özdeşim nesnelerinin değişmemesi ya da yeni özdeşim nesnelerinin kurulmaması,bulunmaması.Yeni nesnelere yatırım yapılmaması.Özdeşimlerin hala çocukluk özdeşimleri ile sürdürülmesi.Özdeşim öznenin çevresindeki bir kimseden bir özellik alarak kendini yapılandırmasını sağlayan düzenektir.Yani özdeşim öyle durduk yerde olmuyor.Bir nesne olmalı bir referans noktamız olmalı.Yani özdeşimin olması için çevreden bir kimseden bir özellik alarak kendini yapılandırması gerekir.Bu özellik çoğunlukla ötekinde değer verilen ve ya tahammül edilemeyen bir özellik olabilir.
Lacan benlikle ilgili şöyle tarif yapıyor,diyor ki ‘‘Benlik art arda eklenen soğan kabuklarına benzer.Fakat ergenlik döneminde yeniden düzenlemek gerekir.’’Ergen artık anne baba imgelerini eksik buluyor onların dışında birtakım nesneler bularak yeni özdeşimler kuruyor.Böylece özdeşimler yer değiştirir.Lacan burada şöyle bir ifade kullanıyor çocukluğun o tüm güçlü anne baba imgesinin yıkılması,farklılaşması,o imgesel anne-babanın oldukça gerçek anne-babaya dönüşmesi ergenlikte olur.Yani çocukken o hayran olunan adamla kadın ergenlikle birlikte gerçek anne babaya dönüşür.O kadar da hayranlık uyandıran nesneler olmaktan çıkar çocuk için.Yeni özdeşimlerim olabilmesi için çıkmalıdır da.
Lauru şöyle der ‘‘Ergen ergenlik döneminde başka yollarla kopardığı toplumsal bağları muhafaza etmesini sağlayan bir yasa çerçevesinin arayışında yolunu kaybeder.Bir haz arayışında olan ergen,her türlü sınır aşımıyla gerçek babayı bulmak için kendini tüketme riski ile karşı karşıyadır.Anne-baba imgelerinin uygun içselleştirilmeleri ve özdeşimlerin ayarı başarılmazsa gerçeklikte özerkleşmek olanaksızdır.’’

                       ERGENLİĞİN ÜÇ TEMEL SORUNU:‘‘AYRILIK,CİNSELLİK,KİMLİK’’
Ergenlik bunları organize etme dönemidir.Ergenlik sürekli bu meseleler etrafında döner ve üçü de birbirine bağlıdır.Cinsellik kimlikten bağımsız değil,kimlik de ayrılıktan bağımsız değil.Çünkü cinselleşmiş bedenin etkisi ile birlikte ebeveyninden ayrı bir kimlik oluşturur.Cinselleşen,değişen beden hepsini tetikler ve kimlik oluşturma çabası başlar.Ben kimim,kimin çocuğuyum ilerde ne olacağım gibi sorulara deneme yanılma yoluyla cevaplar bulmaya çalışılır.Ebeveynin buradaki görevi o denemeleri tölare etmek,buna izin vermektir böylece ergenlik daha rahat geçmiş olur.Ama ebeveyn buna tahammül etmeyip tölare göstermiyorsa ergenlik daha zorlu geçecektir.Ergenlik tamamlandığında kişinin üstbenliğinin yeterince gelişmiş olması gerekmektedir.Ben bunu yapmam demesi beklenir,annem kızar o yüzden ben bunu yapamam demesini değil.Kendi üst benliği yetersizse hala ebeveyn üstbenliğine ihtiyaç duyar.Dolayısıyla ergenliğin meselesi kendi üst benliğini kurarak ebeveynden bağımsızlaşmaktır.Kendi değer sistemlerini,kabullerini,yasaklarını oluşturması demek.Tabi ki bunlar ebeveyninden bağımsız olmak zorunda değildir.Ama kendi adına içselleşmiş bir yapıya sahip olması gerekir.
ERGENLİKTEN ÇIKIŞI NE SAĞLAR
                Winnicott ‘‘Ergenlik ne zaman sonlanır?’’
Winnicott ruhsal olgunlaşmamışlıkta bahsediyor.Ergenlik bir olgunlaşmamışlık dönemidir ve ergenliğin işlevi olgunluğun sağlanmasıdır.Yani ruhsal olgunluk ergenliğin bitimini sağlayan şeydir.Özdeşimlerin devrilmesi:Çocuksu özdeşimlerin devrilip yetişkinliğe özgü yeni özdeşimler kurulmalı.(Bunu ebeveynle çatışmaya girerek yapacak)Aşk acısı:Gerçek bir aşk acısının çekilip yasının tutulması ve tamamlanması ergenlikten çıkışı sağlıyor.(Platonik şeylerden değil karşılık bulan gerçek bir aşk ilişkisi)Aşık olarak ebeveyn dışı birine yatırım yapmış olur,böylece ödipal çatışma çözülür.Anne babanın ikamesiyle değil kendine ait bir aşk yaşantısının olması gerekir.yoksa ödipal çatışma devam edebilir.Bu ilişkinin ayrılıkla sonuçlanıp yasının tutulması gerekiyor.Ergenliğin yas tutabilme kapasitesine katkısı vardır.İş ve eş seçimi:Bir kişinin hayatının doğru,iyi gittiğinin göstergesi,mutluluğun yolu iş ve eş seçiminin sağlanmasıdır.Ergenlik için kariyer meslek seçimi önemlidir.Anne babanın değişemeyeceğinin kabulü:Gerçek ergenler bunu kabul etmez.Anne babasının olduğu halinden memnun değildir,değiştirmeye çalışırlar.Bundan ne zaman vazgeçer ergen o zaman ergenlik sonlanır.

ANALİZ EDLECEK KİTABIN KISA BİR ÖZETİ VE KİTABIN ANALİZİ
Bu çalışmada Charles Dickens’in büyük umutlar adlı kitabı analiz edilecektir.Kitabın baş karakteri Pip kendini şöyle tanımlıyor ‘‘Adım Philip,babamın adı Pirripti olduğu için küçükken bu iki adı bir araya getirip söyleyemezdim.Bunun için soranlara sadece Pip demekle yetiniyorum’’.Pip babasıyla annesini hatırlamıyor ebeveynlerini kaybetmiş,ablası ile eniştesi tarafından büyütülmüş.Kendini tanımlarken bakım veren nesne olarak sürekli ablası ve eniştesini gösteriyor.Pip eniştesi Joe’nin yanında çalışıyor ve çocukluk yıllarında eniştesinden hayranlıkla bahsediyor.Çocukluk yıllarındaki idolunun Joe olduğunu görüyoruz.‘‘Joe’nun o masmavi gözlerinin şaşkın bakışlarını görünce içim burkuldu.Ama tek düşüncem oydu,diğerleri değil.Yalnız Joe’ya karşı bir suç işlemiş olduğumu düşünüyordum.’’Bu ifadelerde Joe’yu incitmek istemeyen bir çocuğun ifadelerini görüyoruz yani Pip çocukken kendisine idol olarak seçtiği Joe’yu üzmek istememektedir.Kasabada bayan Havisham yaşamaktadır.Bayan Havisham bir gün Pip’i oyun oynaması için evine çağırır.Pip’in hayatı bundan sonra başka bir seyre dönüşür.Bayan Havisham uzun zamandır kimseyle görüşmez ve hiç dışarı çıkmamıştır.Bayan Havishamın yanında onun evlatlığı olan Estella bulunmaktadır.Özellikle Estella’nın Pip’in yaşamında ve var oluşunda önemli bir yeri olacaktır.Pip bayan Havisham’ın evine gidip Estella ile tanıştıktan sonra Estella Fransaya gider ve uzun yıllar dönmez.Bunun üzerine Pip Joe’nin yanında çırak olarak çalışmaya başlar.Bu süre içinde bayan Havishamın yanına fazla uğramaz.
Bir gün avukat Jaggers Pip’e birinin arka çıktığını ve Pip gerekli erişkinliğe geldikten sonra bu zatın bütün mirasını Pip’e bırakacağının haber verir bunu için Joe ve Pip’in ablasına 25 altın verirler,bu sahne yani Pip’in gidişi ablayı pek sevindirmez artık ergen olan Pip’in ebeveynleri ile çatışmasını onun ağzından duyalım‘‘Ablamın aksiliği yüzünden evimiz gözümde hiçbir zaman rahat ve sevimli bir yer olmadı.Kendi evimden utanıyordum.Ama Joe’nin varlığı evi gözümde kutsal bir yuva yapmıştı.’’Yukarda ki alıntıya baktığımızda Pip ebeveynlerinden kadın olanıyla hiç geçinememiştir.Ama özdeşim kurduğu Joe ile hala özdeşim bağları devam etmektedir.Pip tipik bir ergen özelliği göstermektedir.Ergenlikten çıkması için bu çocuksu özdeşimlerinin yıkılıp yeni özdeşimlerin kurulması gerekmektedir.Lacan’a göre benlik art arda eklenen soğan kabuklarına benzer ve ergenin ergenlik döneminde bunu yeniden kurması gerekir.Pip varoluşunu gerçekleştirmek için bunun üstesinden gelmelidir.Yukarda ki alıntıya baktığımızda Pip ebeveynleri ile çatışma yaşamaktadır bu surunun üstesinden gelmek için ebeveynlerinin değişmeyeceğini kabul etmek zorunda kalacaktır.Pip eğitim almak için Londra ya gider ve harcamalarını bay Jaggers’in kontrolünde yapar.Londra da Pip’i Herbet Pocket adında bir ergen karşılar.Herbet ile Pip daha önce bayan Havishamın evinde küçükken karşılaşmışlardır.Aynı zamanda Herbert bayan havishamın akrabasıdır.Böylelikle Pip Estella’nın döndüğünü Herbert’ten öğrenir.Sonra Pip ve Herbert birbirlerini tanımaya başlarlar birbirlerine hayallerinden bahsederler.Herbert şöyle der Pip’e ‘‘Gemi sigortacılığı işi yapıyorum dedi.Ama bütün ömrümü gemileri yalnız sigortalatmakla geçirecek değilim.Ticarete atılmayı düşünüyorum.Birkaç bin tonik bir gemiyle hint adalarından mal getirmeyi düşünüyorum.İpek ticareti yapmak istiyorum,baharat,boyalar,kabuklu ağaçlar falan’’Burada Herbet’in kendini gerçek hissetmek istediği göze çarpmaktadır,kendi düşlemlerinde sınırlarını zorlamaktadır.Pip bay Jaggers’in yanına gider ve bay Jaggers yanında eğitim alacağı kişinin Herbert’in babası olduğunu söyler.Pip Bay Jaggers’in yanında Wemmick diye kendi yaşlarından bir gençle tanışır iyi anlaşırlar ve Wemmick Pip’i bir gün kendi evine çağırır.Pip’e kendi evini gezdirir bahçesini gösterir.Ve Pip’e şöyle der kitapta ‘‘Pazar günleri bayrak çekerim.Sonra köprüye bakın.Hendeği geçtikten sonra kaldırırım bu köprüyü,dünyayla ilişiğimi kesmiş olurum’’Burada Winnicott’un dediği gibi ergenler yalnızlığı yeğlerler der ve devam eder Ergen temelde yalnızdır der winnicott ve bu küçük çocukluk evresindeki yalnızlığa benzer.
‘‘Joe’nun kıyafeti,Londra giyimine alışmış gözlerime tuhaf görünüyordu:Gömlek yakası ile ceket yakası çok yüksekti.İyi giyimli olmak için kendi kendini boğmayı niçin gerekli bulmuştu?’’Pip Londra da iken Joe onu ziyarete gider ve Pip Joe hakkındaki görüşlerini böyle ifade eder.Yukarıda Pip’in ifadelerine baktığımızda ergen olan Pip Joe’yu hala ebeveyni olarak görüyor ve ebeveynini eleştirmektedir.Burada Pip ebeveyninin değişmesini istemektedir.Yukarıdaki metinlerde Winnicott’un dediği gibi ergen sürekli ebeveynlerini eleştirir ve onların değişmesini ister ama sonda olması gereken ebeveynlerinin değişmeyeceğinin kabulüdür ergen bunu kabul ettikten sonra yavaş yavaş erinliğe ulaşır.Pip Estella’ya bayan Havishamın evinde ilk karşılaştıklarından beri aşıktır ama ilk başlarda Estella Pip’e aldırış etmez hatta gider başka birisiyle evlenir.Bir gün Pip bayan havishamın evine gider ve Estella oradadır.Pip kitapta bu durumu şöyle ifade eder ‘‘Estella’nın gözleri ile bana baktı.Evet,Estella’ydı bu.Ama o kadar değişmiş,öyle güzelleşmiş öyle kadınlaşmış ki,onun karşısında yine çocuklaşmış gibi oldum.Ona baktıkça eskiye dönüyor,o kaba bayağı işçi çocuğu olup çıkıyordum sanki.Ah ona baktıkça içimde beliren yetersizlik duygusu(ona baktıkça güya onun benden uzaklaşması,erişilmez yetişilmez olup çıkması!)beni kahrediyordu.’’Pip bir aşka acısı yaşamaktadır bu durumun üstesinden nasıl gelecek ergen olan Pip için en sağlam yol bu aşkın yasını tutmak.Bu durum için winnicott şöyle der ‘‘Gerçek bir aşk acısının çekilip yasının tutulması ve tamamlanması ergenlikten çıkışı sağlıyor.(Platonik şeylerden değil karşılık bulan gerçek bir aşk ilişkisi)Aşık olarak ebeveyn dışı birine yatırım yapmış olur,böylece ödipal çatışma çözülür.Anne babanın ikamesiyle değil kendine ait bir aşk yaşantısının olması gerekir.yoksa ödipal çatışma devam edebilir.Bu ilişkinin ayrılıkla sonuçlanıp yasının tutulması gerekiyor.Ergenliğin yas tutabilme kapasitesine katkısı vardır.’’Pip Londra da Herbert ile kulüplere takılmaya başlar.Ve kulüpte tanıştığı bazı kimseler ile anlaşamaz.Pip kitapta orada tanıdığı bir yaşıtı için şu ifadelerde bulunur ‘‘Kaldı ki,onu bir kaşık suda boğmaktan ya da ciğerini sökmekten başka ne yapsam az gelirdi.’’Pip’in bu ifadeleri bize winnicott’un şu ifadelerini teyit ettirir niteliktedir.Winnicott şöyle der ‘‘çocukta ölüm düşlemi varsa ergende öldürme düşlemi vardır.’’Pip artık Estella’ya ulaşamayacağını bilir aşkı için yas tutar bunu aşağıdaki ifadelerde görüyoruz ‘‘Ona hiçbir zaman inanamıyordum,ne zaman,nasıl değişeceğini hiçbir zaman kestiremiyordum.Her şeye rağmen deliler gibi seviyordum onu.Bin kere söylemeye ne gerek!Hep böyle olmuştu,hep böyle olup gidecekti.’’
Bu süre zarfında Pip ablasını kaybeder.Ve Estella başka biriyle evlenir bu Pip için gerçek bir yıkım olur.Pip Londra ya döner bir akşam hiç tanımadığı bir adam Pip’in evine gelir ve Pip’e benim oğlum diye hitap etmeye başlar.Ve kendini tanıtır Pip’e Londra da bu hayatı yaşamasını kendisinin sağladığını söyler.Pip buna inanamaz gider ve bay Jaggers’e bunların doğru olup olmadığını sorar çünkü Pip’e erişkinliğe gelene kadar bay Jaggers vekillik edecekti ve hesaplarını bay Jaggers kontrol edcekti.Bu konu hakkında tek malumat sahibi kişi bay Jaggers dir.Bay Jaggers bunların doğru olduğunu söyler.Esrarengiz adam provis adında biridir.Yıllar önce kürek mahkumu iken Pip’İn yaşadığı kasabada gemiden kaçar ve mezarlıkta Pip ile görüşür ve Pip’ten kendisine yiyecek getirmesini söyler Pip korktuğu halde kendisine bu yardımlarda bulunur ve Provis tekrar yakalanır Pip’e olan borcunu unutmaz ve bir gün özgür kalırsam sahip olduğum bütün mal varlığımı bu çocuğa vereceğim der.O dönemde bay Jaggers Povisin avukatlığını yapar ve Provis yeni dünyaya sürgün gönderilir ve dönen sürgündeki kişiler asılır.Provis sürgüne gönderilmiştir ve başı derttedir.Bu arada Provis yeni dünyada zengin olur ve kazandığı parayı bay Jaggerse gönderir Jaggers de Pip’e gelen parayı verir.Bayan Havisham konağında çıkan yangın nedeniyle ağır yaralanır.Bu süre zarfında Pip Estella’nın anne ve babasının kim olduğunu bulur,Pip bu bilgilere biraz tesadüf eseri ulaşır.Estella’nın annesi Jagger’sin yanında çalışan bir kadındır,babası ise Pip’e bu yaşamı veren Provis dir.Ama annede Proviste bu gerçeğin farkında değillerdir.Çünkü yolları yıllar önce ayrılmıştır ve bir daha birbirlerini görmemişlerdir.Bu süre zarfında Provis’in geldiğini duyan düşmanları Provisi öldürmek için harekete geçmişlerdir.Pip Provisi ülke dışına çıkarmaya çalışmaktadır.
Bütün bu çabalamalar içinde Pip kendi kararlarını kendisi vermekte ve duruma uymayan kararları kendisi değiştirmekte.Buda bize Pip’in kendi üst benliğini kurmayı başardığını göstermektedir.Çünkü Pip karar alırken ebeveynim ne der yada kızar mı?Yada ebeveynim bunu istediği için yapıyorum gibi kaygılar gütmemektedir.Pip bu süreçte 22 yaşındadır bu yaş aralığı Winnicott’un bahsettiği ruhsal olgunlaşma yaşına yakındır.Yani Pip için ruhsal aygıt gelişmek üzeredir.Pip kendi kararlarını vererek üst benliğini oluşturmaktadır,bu durum ruhsal aygıtın gelişmesini sağlar.Ve Pip’in ergenlikten çıkmasını çatışmalarını çözerek çıkmasını sağlar.Ve bu durum Pip’e kendi kimliğini inşa olanağı sağlar.
Provis’in Londra da bulunması sorun olmaya başlamıştır.Pip ve arkadaşı Helbert Provis’i ülke dışına çıkartmaya karar verirler Hamburg’a götürmeye çalışırlar.Yolda Provis’i yakalamaya çalışırlar ve Provis yaralı olarak yakalanır,hem de ağır yara almıştır.Daha sonra aldığı bu yaralar yüzünden ölecektir.Son anına kadar Pip Provis’in yanında kalmıştır.Provis hayatını kaybettikten sonra Pip hastalanır bu dönemde Pip’e yardım elini Joe uzatmıştır.Bu durumda Pip Joe’nun değişmeyeceği fikrini kabul etmiştir ve bundan memnuniyet duymaktadır,bunu şöyle ifade etmektedir ‘‘Aradan bunca yıl geçmiş ben bu kadar değişmişken Joe’nun hiç değişmemiş oluşu ne kadar harika bir şeydi.’’Bu kısma baktığımızda Pip’in artık ebeveyni olan Joe’un değişmeyeceğini kabul ettiğini görüyoruz.Bu durumda Pip artık ruhsal olgunluğa ulaşmıştır diyebiliriz.Pip arkadaşı Herbert ile Kahire’ye gider ve iş bulurlar büyük bir şirkette çalışmaya başlarlar Herbert bu şirketin ortağıdır ve zamanla Pip de bu şirkete ortak olur.Bu durum bize winnicott’un şu ifadelerini doğrular niteliktedir. ‘‘Bir kişinin hayatının doğru,iyi gittiğinin göstergesi,mutluluğun yolu iş ve eş seçiminin sağlanmasıdır.Ergenlik için kariyer meslek seçimi önemlidir.’’winnicott’un yukarıdaki ifadeleri bize her şeyin yolunda gittiğini göstermektedir. Pip Herbert’in çalışma azmini görünce şöyle bir ifade kullanır. ‘‘Nasıl olmuştu da bir zamanlar onun hayatta hiçbir zaman ilerlemeyeceğini düşünmüştüm?Şu sonuca vardım ki,beni böyle düşündüren,o zamanlar yanlış şeylere değer verip hayatı,insanları hiç anlamamış oluşumdu Herbert’te gördüğümü sandığım becerisizlik kendimin beceriksizliğiydi’’Pip’in son söylemine baktığımızda aslında bütün ergenlerin bir zamanlar düşündüğü sonra kabul etmek zorunda kaldıkları gerçekleri görüyoruz.Bu kabul ergenliğin sona erip erinliğin başladığını göstermektedir.


 *Bu çalışmada İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünde ders veren  Bengi Pirim Düşgör'ün ders notları kaynak olarak kullanılmıştır.
** Psikolog
KAYNAKÇA

Dickens,C.(2012 )Büyük umutlar,Yay.Haz.Sima Bektaş,Kent yayıncılık,Ankara.
Düşgör,P.B.(2013) ‘‘Ergenlikte Kayıp’’2.Uluslar Arası Rorschach ve Projektif Testler Kongresi
Özel Sayısı-1,Psikopatoloji ve Projektif Testler Dergisi,Yansıtma.
Lauru, D. (2011) "Ergenlik Bir Gün Sonlanır mı?", Ergenlikte Değişim ve Erişkin Yaşama
Geçiş, Yay. Haz. Talat Parman, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2013.
Parman, T. (2000) Ergenlik ya da Merhaba Hüzün, Bağlam Yayınları, İstanbul.
Chabert, C. (2004) “Ergenlikte Yitik Sorunsalı: Yas mı Melankoli mi?” Psikanaliz
Yazıları, 9: 75-86.
Cloutier,R.Ergenlik psikolojisinde kuramlar,:9-13,çeviren:Bekir Onur.
Blos, P. (1967) On Adolescence: A Psychoanalytic Interpretation, The Free Press,
New York.
Winnicott.W.D.Ergenlik süreci ve kişisel yüzleşmeye olan ihtiyacı,çeviren:Çiğdem Köse.
Coleman,J.C.(1980)The Nature of Adolescense,Methuen,London.

29 Mart 2017 Çarşamba

BÜTÜN KAPILARI KAPATMAK:
                            İNTİHAR(ÖZKIYIM) ÜZERİNE BİR İKİ DİPNOT

                                ‘‘Unutma Sana Sadece Gerçeği Vaat ediyorum Fazlasını Değil’’[1]
                                              ENGİN LAÇİN*
ÖLÜM[2]
   Ölüm canlılığın başladığı zamandan beri yaşam kadar normal olagelmiştir. Canlılığın doğuşu ve zihnin evrimiyle birlikte ötekileştirilen bir duruma dönüşmüştür. İnsanlık anlam veremediği bu durumla baş etmek için belli ritüeller, kültürel kodlar üretmiştir(Ölüm tanrıları, cennetler, cehennemler, yeraltı tanrıları, yaslar) ölüm karşısında çaresizliğin üstesinden gelmek adına bu ve daha bir sürü bilgiye sığınmıştır. Ölüm yaşamın gölgesinde kalan en nihayetinde hikayenin kendisine bizi de dahil edecek bir gerçekliktir. Özne hangi ruhsallığa, bedene, epistemeye sahip olursa olsun ölüm denen durumun kaplarından içeri girecektir. Sonsuzluk denen durumu üretmeyene kadar canlılık hangi formda olursa olsun ölüme dahil olacaktır(Sonsuzluk mevcut canlılık özellikleri ile pek ulaşılabilir bir durum olarak gözükmemektedir. Belki beynin diğer karanlıkta kalan özellikleri keşfedildikten sonra başka bir kapı açılır önümüzde. Ya da  bedeni makinelerin üzerinden yeniden inşa edip zihnin insan zihni olarak kalmasını sağlayarak da bunun üstesinden gelebiliriz, yani bir tür eklektik canlı inşa edebiliriz). Ölümün kendisi konuşulmaktan kaçınan, konuşulurken bile onun üzerinden yaşamın kendisini konuştuğumuz bir durum olarak insan organizmasının kültürüne işlemiştir. Öte dünya inancı cennetler, cehennemler üretmiş sonsuz yaşam vaat etmiştir. Cehennemin kendisi bile bütün o olumsuz taraflarına, acılarına rağmen yaşamın sonsuzluğuna bir göndermede bulunmaktır. Antik dünya mitolojisindeki yeraltı tüm o karanlığına rağmen sonsuz bir zaman içine akmaktan bahseder.
   Ölüm yaşamın kendisi kadar doğaldır. Peki bu doğallığı neden konuşmayı erteleriz? Neden klinikte az konuşulan konular ölüme dair olmuştur. Klinikte ötekini yıkmak, saldırgan durumlar hakkında konuşulur, bahsettiğimiz kişinin kendi kaybını klinikte dahi  neden konuşmaktan kaçındığıdır. Bu soruların cevapları aşağıdaki cümlelerde kendini ele verecektir.
   Her ne kadar metafiziğe dair inanç cennet epistemesini işaret etse de diyebiliriz ki Ölüm cenneti vaat etmez. Ölüm öznenin yıkımını zorunlu kılar, bedeni yıkar, canlılığın zamanının sona erdiğini haberdar eder. Ölüme dair olanın ürkünç olmasını böyle açıklayabiliriz. Öznenin yıkımı ve öznenin yıkımının olanaklılığı, ölüme dair olanın olumsuzlanmasına ve ölüme dair olanın bastırılmasına neden olmuştur. Psikanalizden  biliriz bastırılmış olanın patoloji üretmemesi için bastırılmış olana dair konuşmak gerekir. Ölüme dair olanla baş edebilmek için onun hakkında konuşmak gerekir. Ölümle baş edebilmek için onunla sembolik değişimlerimiz olmuştur. Baurillard’a göre ‘‘ölümle olan sembolik değişimlerimiz hiçbir zaman bitmez, ölümü ne kadar dışlarsak o bize bir o kadar travmatik formlarda geri döner.’’[3] Ölüm bir gerçekliktir ve bu gerçek her zaman travmatik olmuştur(yaşamın yıkımıyla karşılaştığımız alan olmuştur)
   Ölüm canlı olan her şeyin hissettiği korktuğu ve bunun için evrimsel mekanizmalar geliştirdiği ve en sonunda her şeyin yenildiği bir durumdur. Hal böyleyken ölüme meydan okumak anlamsızlaşacaktır(yaşam olumlanmalıdır) yapılacak şey ölümün doğallığını kabul etmek ve ölüm üzerine konuşmayı normal kılmaktır. Mitolojide, masallarda, destanlarda zamanın içinde ölümün hep var olduğunu görürüz. Mezopotamya mitolojisinde ki Kral Gılgamış destanı ölüme dair mitolojik veriler sağlar bize. Kral Gılgamış en yakın dostu Enkidu’yu kaybettikten sonra ölüme karşı ölümsüzlüğün peşine düşer en sonunda ölüme yenilir. Yapmamız gereken öznenin zamanını sona erdiren ölümün olacağı fikrini kabul etmektir. Öyle ki ölüm özne Gılgamış’ı bile yıkacak bir durumdur.
   Yaşama dair olan ölüme dair olandan daha fazla konuşulup tartışıldığına göre özne neden kendine kıyar? İntiharı bir olanak olarak neden seçer? Neden sabahleyin kalkar markete gider evin ihtiyaçlarını karşılar alışveriş poşetlerini mutfakta düzgün bir şekilde dizer yatak odasına çıkar kapıyı kilitler ve tabancası ile kafasına sıkar? Bireye yaşamını kendi elleriyle bitirmeye(intihara) iten neden ne olabilir?
İNTİHAR[4]
   İntihar birden fazla açıklaması olan felsefe, sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, psikanaliz, antropolojiye konu olan bir eylemdir. İntihar bir girişim olarak kalabileceği gibi bazı durumlarda tamamlanmış intihar şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. İntiharın nedenlerini anlamak için iki tane yöntem kullanılır. Bunlardan birincisi epidemiyolojik yöntem ikincisi psikolojik otopsi yöntemidir. Psikolojik otopsi yönteminde çeşitli kaynaklardan yardım alınır sonunda bir değerlendirmede bulunulur. Tamamlanmış intihar davranışında bulunmuş bireyin arkadaşlarıyla, meslektaşlarıyla, ailesiyle, doktorlarıyla davranışın ne derece intihar olabileceği üzerine yapılan bir çalışmadır. Psikolojik otopsi psikopatoloji ve intihar arasında bir bağlantı olduğunu iddia eder. ‘‘Psikolojik otopsi yöntemi  ilkin 1920’lerde Paris’te daha sonra 1930’larda New York’ta intihar ile ilgili bilgiler toplanılarak yapılmaya çalışılmıştır. Bugün ki kullanıldığı şekliyle ilk psikolojik otopsi çalışması Robbins ve arkadaşları tarafından yapılmıştır’’[5].‘‘Washington üniversitesi tıp fakültesinde görev yapan Eli Robbins ilk kapsamlı çalışmayı 1950’lerde St. Louis’te 134 intihar vakasının geçmişe doğru incelemelerinde psikolojik otopsi yöntemini kullanmıştır. Varılan sonuç intihar vakalarının tamamında ruhsal problemlerin olduğu saptanmıştır.’’[6]     
İntiharın Felsefesi ve Sosyolojisi(Emile Durkheim)
   Ruhbilimde intihar genelde bir patoloji olarak yorumlanır. Sosyolojide(Emile Durkheim) intihar insanlığın gelişimiyle ilgili bir eylem olarak ele alınır. Kentlerde intiharın kırlarda ki intiharlardan daha fazla olduğu iddia edilir. Durkheim intihara şu tanımı getirir ‘‘kurbanın kendisi tarafından gerçekleştirilen ve onun ortaya çıkacak sonucu bildiği dolaysız ya da dolaylı sonucu olan her türlü ölüm olayı’’[7] Durkheim intiharın her zaman sosyal bir arka planının olduğunu ifade eder. Toplumda değişimlerin olmadığı dönemlerde intihar oranının sabit kaldığını aksine değişimlerin olduğu dönemlerde intihar eylemlerinde artış olduğunu iddia etmiştir. Kişinin kendisini yok etmesini ve yok etme isteğini sosyolojik bir durum olarak ifade etmiştir. Durkheim(1897) intiharı üçe ayırıp sunar, a)Egoist intiharlar; bu tür intiharlarda kişinin toplumla kurduğu bağda bir kopukluk olduğu görülür. Kişi topluluğa dahil olmaz ve yaşamına bir yabancı gibi devam eder. Kişi topluluğa yabancılaşır. b)Alturistik(özgeci) intiharlar; egoist intiharın karşıtı bir tanım yapabiliriz bu intihar türü için, sosyal taleplere cevap olarak algılanır. Bu tür intiharlarda kişi kendini dahil olduğu grubun yararına feda eder. c)Anomik intiharlar; Kişi toplumla bir ilişki kurmuş ve bu ilişkilerde ani değişiklikler meydana gelmişse bu tür bir intiharın görülme ihtimali yükselir. Kişinin statüsünde ani bir değişim buna örnek olarak verilebilir. Durkheim’in sosyoloji kuramının intihara yaklaşımına baktığımızda bazı sorunlarla karşılaşırız. Örneğin egoist intiharlara baktığımızda toplumla her bağı kopan bireyin intihar  etmediği görülecektir. Ya da toplulukla aşırı bağ kuran bireylerin çoğu diğerkam bir intiharı eyleme dönüştürmemektedir. Diyebiliriz ki intihar eylemi, davranışı sosyolojik ve bireysel(kendilik, kişilik, benlik) özellikler etkileşiminin bir sonucudur, bu etkileşimler sonucu olması muhtemeldir.
   Psikanalizin felsefesinden(epistemesinden) bakarsak bilinçdışı öznenin benliğine kendi eliyle son vermek istediği her türlü bilinçli ve bilinçsiz(bilinçdışı) ölüm olayı intihar olarak değerlendirilebilir. Melankolikler de intihar eğiliminin yoğun olduğunu görürüz. H.Porot’a göre ‘‘her türlü melankolik gücül durumda bir intiharcıdır.’’[8] Kendini aç bırakma verilen yemeği geri çevirmekte bir tür intihara yönelme olarak değerlendirilebilir. Buradan hareketle yeme bozukluğu tanısı almış Anoreksiya nervoza hastalarının eylemlerinin altında bir tür bilinçdışı intihar isteği yatabilir. Bu tür hastalarda yemeği kısıtlama aşırı kusma ve kilo almaktan aşırı korkma özellikleri görülebilir. Bu durum öyle bir hal alır ki kişinin yaşaması için gerekli yiyecek miktarı bile alınmaz. Bu durum ölüme kadar gidebilir, değerlendirdiğimiz bilinçli bir intihar eylemi değil varsa bilinçdışı düzeyde bir intihar yöneliminden bahsedebiliriz. Zaten yeme bozuklukları etiyolojileri psikanalizin penceresinden bizi bilinçdışı dünyaya götürür.
   Genel anlamda filozoflar intihara olumlu bakmamışlardır. Aristotales ‘‘intihar bir alçaklıktır’’ der[9]. Albert Camus varoluşçuluk felsefesinin içinden seslenir ve gerçek anlamda felsefenin tek sorunun intihar olduğu söyler. Dünyaya bırakılmış bir insan öznesi tanımı yapar varoluşçu felsefe. Marlaux intiharı bir yaşam deneyi olarak düşünür ‘‘ kendini öldüren kişi kendi kendine yarattığı bir imgenin peşinden gider, insan ancak var olmak için kendini öldürür’’[10]Toplumların çoğunda intihar hoş bir durum olarak değerlendirilmez. İntihar davranışından sonra ölen kişi hakkında fazla konuşulmaz, bazı toplumlarda intihar ederek ölenlerin mezarlığa defni uygun görülmemiştir, bazılarında ölüm olayında olduğu gibi yas için zaman harcanmaz.
   Antik Yunanda intihara en olumlu yaklaşanlar şüphesiz ki Stoacılardı. Yaşam gibi ölümünde normal bir şey olduğunu kabul ediyorlardı. Zamanı geldiğinde ölümü seçmenin kullanılabilir bir seçim olduğunu söylüyorlardı. Tıpkı yaşam gibi ölümde doğal bir süreçtir. ‘‘Yaşam zorlaştığında  insan kendi zamanına son verme hakkına sahip olmalıdır.’’[11] Epikür felsefesinde ölüme dair fikir şöyledir ‘‘Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz’’[12]Epikür ölümden korkmanın anlamsızlığı üzerine düşünmemizi önerir. Wittgenstein ölüme dair şöyle der ‘‘ölüm yaşam içinde bir olay değildir: biz ölümü deneyimlemek için yaşamayız’’[13]canlı ben için ölüm olayı benim deneyimimin dışındadır. Heidegger için ölüm bireysel varoluşun sonudur ve bu son kaygı üretir. Her şeyin sona ereceği fikri özneyi varoluşsal bir krize sürükleyecektir. İnsanı hayvandan ayıran Heidegger’e göre bu ayrımın farkına varmasıdır. İnsan kendi ölümünü deneyimler başka birinin ölümünü deneyimlemek olanaksızdır. Bu açıdan Heidegger’in ölüme dair durduğu yer Epikür’ün durduğu yere benzerlik gösterir.
   Marx intiharı yabancılaşmanın ve sermeyenin birikme şeklinin bir sonucu olarak ifade eder. Kapitalizm sınırlarında intihar sadece alt sınıfın bir sorunu değildir, aynı zamanda diğer tüm sınıflarda görülen bir durumdur. Kapitalist dünya eksiltir sınıfın kendisi bu eksikliği doyuramaz. Kapitalist dünyanın sınırlarında çok fazla iktisadi birikim sağlansa bile arzunun sınırlarında bu birikimin yeterli olmadığının daha fazlasının olması gerektiği söylenecektir. Özne bu arzunun peşinde bir ömür tüketecektir. Çünkü içinde bulunduğu dünya önce özneyi eksiltmiş sonrasında kendi kapital kurallarına göre bu eksikliği gidermesini istemektedir.Kapitalist dünyanın öznede yarattığı paradoks budur. Özne bunun üstesinden gelmek için en nihayetinde kendi varoluşu üzerinde son sözü intihar üzerinden söyleyecektir. ‘‘İntihar insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sözdür’’[14] Buradan baktığımızda Marx’ın intihara yaklaşımı felsefenin sınırlarına dahil olduğu kadar sosyolojinin de sınırlarına dahildir. En nihayetinde intihar sosyal bir durum olur.
İntiharın Biyolojisi
   İntihara dair biyolojik çalışmalar iki alt başlık altında toplanabilir. Birincisi genetik çalışmalar(aile, ikiz ve evlat edinme çalışmalarını içerir.) Literatürde var olan çalışmaların çoğuna eleştiri yapılmıştır. Şunu biliyoruz genetik faktörler ile çevresel faktörler net olarak ayırt edilememektedir. Günümüz intihara biyolojik yaklaşımlarda ‘‘neyin kalıtsal olduğu muğlaklığını korumaktadır. Kalıtsal olan intihar davranışının kendisi mi yoksa intihar davranışlarında rol oynayan dürtüsellik, psikolojik veya psikiyatrik bir bozukluk mu?’’[15] İntihara dair biyolojik çalışmalardan ikincisi biyokimyasal çalışmalardır. Biyokimyasal çalışmalar düşük serotonin(biyokimyasal çalışmalarda intiharla en çok ilişkisi çalışılan maddedir) seviyesi ile saldırganlık ve dürtüsellik arasında bir bağ olduğu iddia eder, aynı zamanda düşük serotonin seviyesi ile intihar arasında bir bağlantı olabileceğini söyler.‘‘Serotoninin temel metoboliti 5-HIAA(Hydroxyindoleacetic) düzeyinin düşüklüğü, çeşitli tanı gruplarına giren intihar vakalarında bulunmuştur- depresyon, şizofreni ve çeşitli kişilik bozuklukları gibi. Buna ek olarak ölümden sonra beyinleri incelenen intihar vakalarında serotonin reseptörlerinde artma gözlenmiştir(Bu olasılıkla azalan serotonin düzeyine verilen bir cevaptır).5-HIAA düzeyi ve intihar arasındaki bağlantıyla ilgili kanıtlar özellikle şiddet içeren ve dürtüsel intiharlarda kuvvetlidir. En son olarak,5-HIAA düzeyi ile saldırganlık ve dürtüselliğin envanter ölçümleri arasında korelasyon vardır.’’[16]
İntiharın Psikolojisi
   İntihar olayı sosyolojik ve biyolojik yönleri olduğu kadar aynı zamanda psikolojik yönleri de olan bir durumdur. SHNEIDMAN intiharı açıklarken bir soruyla başlar. Ruhsal bir problemi olan herkes neden intihar etmez? Şizofreni ve duygu-durum bozukluğu tanısı almış bir sürü hastanın intihar etmediğini hatırlatır bize. SHNEIDMAN’a göre intihar çok acı veren bir duruma karşı bilinçli bir çözüm bulma çabasıdır. Problem yaşayan benliğin-genelde dayanılmaz bir acı olur- dayanılmaz olana karşı bilinçli bir eylemidir. İntiharın ortak yönleri üzerine bize bir model önerir. On madde de intiharın ortak yönlerini sıralar ‘‘I)İntiharın ortak amacı bir çözüm aramaktır. II)İntiharın ortak hedefi bilinçliliğin kaldırılmasıdır. III)İntiharda ortak uyarıcı, dayanılamayacak psikolojik acıdır. IV)İntiharda ortak stres verici faktör engellenmiş psikolojik gereksinmelerdir. V)İntiharda ortak duygu çaresizlik-umutsuzluktur.VI)İntiharda ortak bilişsel durum ikircikli olmaktır. VII)İntiharda ortak algısal durum daralmadır. VIII)İntiharda ortak eylem saldırganlıktır. IX)İntiharda ortak kişiler arası eylem intihar niyetini iletmektir. X)İntiharda ortak tutarlı yön yaşam boyu başa çıkma örüntüsüdür.’’[17] Umutsuzluk kuramına göre psikolojik ve psikiyatrik rahatsızlıklar intihar riskini arttıran etmenlerin başında gelir. Duygu-durumu bozukluğu tanısı olan majör depresif bireylerin bu davranışı sergilemeleri daha olasıdır. Beck intihar ile depresyon arasında bir ilişki olabileceğini söyler. Depresyondan intihara götüren neden olarak umutsuzluğu gösterir. Depresyonda ki kişi umutsuzluğun içine çöreklendikten sonra(Beck’e göre bunun nedeni bilişsel çarpıtmalardır)kişi bu acıdan kurtulmak için intihara kalkışır. Diyebiliriz ki depresyondaki bir hastayı intihar davranışına iten bilişsel değişken umutsuzluktur. Bazı kuramcılar intihar ile kişilik özellikleri arasında bir bağlantı olabileceğini söylemişlerdir. Belli kişilik özellikleri olan insanların intihar eylemine kalkıştıklarını iddia etmişlerdir.
İntiharın Psikanalizi(Yas ve Melankoli)
   Freud(1915) yas ve melankoli adlı makalesinde yas, melankoli ve intiharı tartışırken Ben ve Nesne ayrımı üzerinden bu tartışmayı yürütür. Yasın tanımını şöyle yapar ‘‘her zaman sevilen bir insanın ya da ülke, özgürlük, ülkü vb. gibi insanın yerini almış bir soyut kavramın kaybına tepkidir’’[18] Yasa gösterilen bu tepkinin normal olduğunu ve bu durumun geçiciliğini umarız. Yas ve melankolide ortak özellikler görüldüğü gibi ayırt edici özelliklerde görülür. ‘‘Melankolinin ayırt edici özellikleri derinlemesine acı verici bir hüzün, dış dünyaya yönelik ilginin kesilmesi sevme yeteneğinin kaybı, tüm etkinliklere ket vurulması ve kendini önemseme duygularının kendini suçlama ve kendini yemelerde anlatım bulacak olan azalması ve sanrısal bir cezalandırılma beklentisiyle sonuçlanmasıdır’’[19] Yasın melankoliden farkına baktığımızda yasta kendini önemsemede bir bozukluk görülmez. Yasta sevilen kişinin kaybı hemen kabul edilecek bir durum değildir. Kaybı yaşayan bazen öyle bir direnç gösterir ki gerçeklikten kopuşla karşılaşılabilir. Yas sürecinde kayıp nesneye yatırılan libidinal enerji yeni bir nesne bulur ve bu nesneye aktarılır. Bu durum yas sürecinin normal işlediğinin bir ifadesidir.
   Melankolide kendini önemsemede azalma olması benliği kırar, güçsüzleştirir. Freud yas ve melankolide nerede yıkım olduğu bize gösterir, ‘‘Yasta yoksul ve boş hale gelen dünyadır; Melankolide ise bizzat benlik ’’der. Yasta yıkımın olduğu alan dünya melankolide  ise kırılan, dökülen yer benliğin kendisidir. Melankolik hastada kendini suçlayıcı tavır ve benliğe dair karalamalar görülmesi olasıdır.
   Nesne kaybı nesneye dair çift değerli duyguların oluşması için uygun bir alan yaratır. ‘‘Melankolide hastalığa yol açan durumlar çoğunlukla bir ölüm nedeniyle kayıp olgusunun ötesine uzanır ve birbirine zıt sevgi ve nefret duygularını ilişkiye sokabilen ya da zaten var olan bir çifte değerliliği güçlendiren tüm küçük düşürülme, görmezden gelinme ya da düş kırıklığına uğratılma durumlarını içerir’’[20] Melankolide kişinin sevgi nesnesine yönelik çift değerli bir özelliği vardır. Melankolinin ruhsallığı bir taraftan özdeşime diğer taraftan sadizm evresine geriler. Melankoliği intihara bu kadar yakın kılan sadizm evresine gerilemedir. Benliğin kendisine kıyması benliğin kendisini bir nesne olarak görmesi ve normalde dış dünyaya yönelteceği düşmanlığı(saldırganlığı) kendisine yöneltmesiyle olanaklıdır.
   Psikanalizin intihar üzerine açtığı kapıdan baktığımızda ölüm dürtüsü(Thanatos) sadizm evresine gerileme ile birlikte benliğe yönelir ve benlikteki yaşama dair olanın hakimiyetini kırar. Thanatos tüm o yıkıcılığı ile benliği oyar ve  ölüm dürtüsü yaşama dair ne varsa bilinçdışının labirentlerine gönderir. En sonunda ruhsallıkta çölleşen bir benlik ile karşılaşırız. Çölleşen benlikte ölüme dair olan her yerdedir. Karşılaştığımız çöl yaşama dair olanı içinde taşımaz bu çölde yaşama dair olan küçük vahalardır, ölüme dair olan ise tüm yıkıcılığı ile kum taneleri ve güneştir.
   Bilinçdışı hikayenin döndüğü yerdir. Ruhsal dünyanın bütün yolları babanın katlinden beri bilinçdışına çıkar. Kaybın kendisi bizi bilinçdışı alana dahil eder, özellikle ölüm ile hemhal olan kayıp, ruhsallığı babanın katli ile bir yüzleşmeye götürür. Diyebiliriz ki yastaki gerçek bir sevgi nesnesi kaybı intihardaki benlik kıyımı, melankolideki nesneleşen benin içinin oyulması ruhsal alanı bilinçdışının alanına kaydırır. Bilinçdışının dili bizi babanın katli ile bastırılan, bastırılıp dönüştürülen her şey ile yüz yüze getirir. Çoraklaşan ruhsal dünyanın nedenlerini bu meta-psikolojik işleyişte arayabiliriz.
   Lacan psikanalizinde özne yarılmış, parçalanmış bir özellik gösterir. Bu parçalanmanın üstesinden hiçbir zaman gelemez. Kapitalist dünya bu yarılmayı iktidar eliyle derinleştirir. Fallus olmak için didinen ama bunu başaramayacak(başarsa bile ruhsallığı yara bere içinde kalan) bir özne olur insan. ‘‘İntihar iktidarın denetim alanından kaçışın gerçekleştiği özgür alandır. Lacan sonuçta son kertede tek sahici eylemin intihar olduğunu söyler. Çünkü, özne için varoluşunu belirleyen, kısıtlayan, sakatlayan iktidarın bedensel ve zihinsel denetiminden tam olarak çıkabildiği tek eylem kendini yok etme eylemidir’’[21] Lacan ölümü hayatı dayanılır kılan durum olarak görür. Ölüm inancın diyarına aittir der ve devam eder ‘‘öleceğinize inanmakta haklısınız. Sizi ayakta tutan budur. Eğer buna inanmasaydınız, yaşadığınız hayata katlanabilecek miydiniz? Eğer bunun biteceği kesinliğine güvenmeseydik, tüm bunlara nasıl katlanacaktık’’[22]
Sonuç
   Ölümün kendisiyle canlılığın başladığı ilk zamandan beri tanışıyoruz. Fakat intiharın ilk ne zaman başladığını bilmiyoruz. İlk girişim şehirlerde mi kırlarda oldu bilmiyoruz. Bildiğimiz insanlık olarak şuan uğraşmamız gereken bir halk sağlığı sorunu olduğudur. İntiharın nedenlerine baktığımızda kültürel farklılık görmemize rağmen genel olarak eylemin ardında ruhsal bir sorun(psikolojik ya da psikiyatrik), alkol ve maddeyi kötüye kullanma alışkanlığı, ailede intihar öyküsünün olması ve en azından bir tetikleyici neden(dürtüsellik vb.) olduğu gözükür. Bu özelliklere sahip kişiler risk altındadır. İntihar çoğu toplumda hoş karşılanmamıştır fakat bazı toplumlarda yüceltilen bir eylem olarak gözükür Japonya da onur kırıcı bir davranış sonunda en onurlu yol intihar olarak görünür. İntiharda kullanılan yöntemlerde kültürel farklılıklar görülebilir. Çoğu kültürde  kendini asma, yüksekten atlama, ilaçla intihar, ateşli silah kullanma, suya atlama vb. yöntemler gözükür. Yöntemin seçimini kullanılan malzemeye ulaşmanın kolay olması etkilemektedir. Örneğin kırsal kesimlerde zirai ilaçlara ulaşması kolay olan kişi intihar eylemi için buna ulaşmakta sıkıntı yaşamayacaktır. Silah bulundurmanın kolay olduğu toplumlarda intihar eylemlerinde silahın kullanılma oranı artacaktır.
   İntiharın bulaşıcılığından bahsedebiliriz. Literatürde Werther Etkisi olarak bilinir.1774 yılında Goethe Genç Werther’in  Acıları(Werther bir kadına aşık olduğu için intihar etmiştir) adlı eserini yayımladıktan sonra Avrupa da intihar oranında bir yükselmenin olduğundan bahsedilir. İntihar edenlerin çoğu Werther’in kitapta intihar ettiği şekilde canlarına kıydıkları tespit edilmiştir. İntihar salgının önlemek için kitap bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanmıştır. Salgının kurbanları genellikle gençlerdir. ‘‘İntihar salgını birincil olarak ama kesinlikle bütünüyle değil gençliğe özgü bir olgudur’’[23] Bu örnekten hareketle intiharın taklit edilme boyutundan da bahsedebiliriz. Özellikle ergenlerde taklit davranışlar yoğun olarak sergilenebilmektedir, bundan dolayı riskli grup olarak değerlendirilebilirler Medyanın intihar haberlerini sunarken dikkatli olması gerekmektedir. Haber verildiğinde intihara dair herhangi bir yüceltmenin olmamasına dikkat edilmelidir.
   Abbas Kiyarüstemi filmi olan ‘‘Kirazın Tadın’’ da baş karakter intihar etmek istemektedir ve kendisine yardım edecek birini aramaktadır. Film boyunca birden fazla kişiyi ikna etmeye çalışır. Karakterlerden biri intihar girişiminde bulunacak kişiyi yapacağı davranıştan vazgeçirmeye çalışır. Onu anladığını ama yaşamın yaşanmaya değer olduğunu söyler en sonunda ‘‘Kirazın Tadından da mı vazgeçeceksin’’ der. İntiharı düşünen bireylere yaklaşım çok önemlidir. İntiharı düşündüğünü fark ettiğimizde kapsayıcı bir tavır almamız gerekmektedir. Kişiyi anladığımızı gösterecek bir dil kullanmalıyız. Sonunda uzman desteğine başvurması için onu ikna etmeye çalışmalıyız. İntiharın önlenmesi için farmakoloji ve psikoterapi alanlarında ortak çalışmak daha yararlı olacaktır. Kişi psikoterapiye ikna edilip devamında ilaç kullanımı eylemin önlenmesinde fayda sağlayacaktır.
Son söz ölüme dair şairin sözü olsun
‘‘Gece vaktinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
Sonra öğlen vaktinde ölüm Almanya’dan gelen bir ustadır
Akşamları ve sabahları içmekteyiz, içmekteyiz hiç durmadan
Ölüm bir ustadır Almanya’dan gelen gözleri mavi
Bir kurşunla geliyor sana tam göğsünden vurarak
Bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margareta
Köpekleri salıyor üzerimize bir mezar armağan ediyor
Yılanlarla oynuyor ve dalın düşlere ölüm Almanya’dan gelen bir ustadır  ’’[24]

NOTLAR:
*Psikolog,enginlacin1414@gmail.com
[1]Matrix (film)
[2]Dolaşım, solunum ve beynin tüm işlevlerinin geri dönüşümsüz olarak sonlanmasıdır.(Amerikan Tıp Derneği)
[3]Türkiye Biyoetik Dergisi,s.94
[4]Kişinin yaşamına kendi elleriyle son vermesi.Kendi benliğini yok etmesi.
[5]Adli Tıp Dergisi/Journal of Forencis Medicine,cilt:29/Sayı:1
[6]Erken Çöken Karanlık,s.47
[7]Felsefe Sözlüğü,s.176
[8]A.g.e.,s.176
[9]Felsefe Sözlüğü,s.177
[10]A.g.e.,s.177
[11]A.g.e.,s.177
[12]http://epicure-gusto.blogspot.com.tr/2009/11/epikur-epicurus-m.html
[13]Türkiye Biyoetik Dergisi,s.93
[14]Karl Marx İntihar Üzerine,s.64
[15]İntihar Olasılığı Ölçeğinin Klinik Örneklemdeki Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması,s.6
[16]Anormal Psikolojisi,s.265
[17]A.g.e.,s.265
[18]Metapsikoloji,s.243
[19]A.g.e.,s.244
[20]A.g.e.,s.251-252
[21]Karl Marx İntihar Üzerine,s.64
[22]www.düsünbil.com.tr
[23]Erken Çöken Karanlık,S.350
[24]http://sanatkaravani.com/bir-hic-olarak-kalacagiz-paul-celan/

KAYNAKLAR
Durkheim, E. ‘‘İntihar’’ Pozitif Yayıncılık.2015
Yalom, I. D. ‘‘Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek’’ Kabalcı. İstanbul. 2008
Timuçin, A. ‘‘Felsefe Sözlüğü’’ İnsancıl Yayınları. 1998
Marx, K. ‘‘İntihar Üzerine’’ Yeni Hayat Kütüphanesi. İstanbul. 2006
Freud, S. ‘‘Yas ve Melankoli’’ Telos. 2015
Freud, S.‘‘Metapsikoloji Freud Kitaplığı:12’’ Payel. İstanbul. 2013
Türkiye Biyoetik Dergisi ‘‘Bir Beden Neler Yapabilir Sorusunun Biyoetiksel Yankıması Ya Da Ölüm ve Yaşam Üzerine Felsefi Bir Soruşturma’’ 2015. Vol;2.No;2
Adli Tıp Dergisi/Journal of Forencis Medicine,cilt:29/Sayı:1
Jamison, K, R. ‘‘Erken Çöken Karanlık, İntiharı Anlamak’’ Ayrıntı. İstanbul. 2004
İntihar Olasılığı Ölçeğinin Klinik Örneklemdeki Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Klinik Psikoloji Anabilim Dalı.PSK-YL-2007-0003.Zehra Atlı
Benlik Kurguları İntihar Ve İntihara Yönelik Tutumlar, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Anabilim Dalı.KPJ-YL-2013-0001.Özge Yaren Yavuz

Davison, G.;C .Neale, J ,M. ‘‘Anormal Psikolojisi’’ Türk Psikologlar Derneği. 2011
Akın, E.;Berkem, M. ‘‘İntihar Girişiminde Bulunan Ergenlerde Psikiyatrik Tanıların, Demografik ve Klinik Özelliklerin Değerlendirilmesi’’ Fırat Tıp Dergisi 2012;17(4):228-232
Koç, N, E. ‘‘Yer altı Tanrıları’’ İstanbul Aydın Üniversitesi Dergisi.Yıl:4.Sayı:13.S.23-34
Sayıl, I.;Canat, S.;Tuğcu, H. ‘‘On altı İntihar Olgusunun Psikolojik Otopsi Yöntemi İle Değerlendirilmesi’’ Kriz Dergisi 11(2) sayfa:1-6
Ceyhun, B.‘‘1980-1990 Yılları arasında Türkiye’de Yapılan intiharlara İlişkin Yayınların Çok Yönlü Değerlendirilmesi’’ Kriz Dergisi 2(1)S:255-260
http://sanatkaravani.com/bir-hic-olarak-kalacagiz-paul-celan/
R. Uslu; Berksun, O. E. ‘‘Yas ve Melankoli’’ Kriz Dergisi 1(2) Yayım Yılı 1993
Kirazın Tadı Filmi Yönetmen: Abbas Kiyarüstemi(ustaya saygılarımla)

Johann Wolfgang Von Goethe ‘‘Genç Werther’in Acıları’’Can.2016 

23 Ocak 2017 Pazartesi

Bilinç-dışı hikayenin döndüğü yerdir ve bu hikaye eninde sonunda sürgüne çıkar.

23 Kasım 2016 Çarşamba

BÜYÜK UMUTLAR'A  PSİKANALİZLE BAKMAK YET-MEYE,YETİŞ-MEYE VAR-OLMAYA ÇALIŞMAK* Engin LAÇİN**   ERGENLİK TANIM...