29 Mart 2017 Çarşamba

BÜTÜN KAPILARI KAPATMAK:
                            İNTİHAR(ÖZKIYIM) ÜZERİNE BİR İKİ DİPNOT

                                ‘‘Unutma Sana Sadece Gerçeği Vaat ediyorum Fazlasını Değil’’[1]
                                              ENGİN LAÇİN*
ÖLÜM[2]
   Ölüm canlılığın başladığı zamandan beri yaşam kadar normal olagelmiştir. Canlılığın doğuşu ve zihnin evrimiyle birlikte ötekileştirilen bir duruma dönüşmüştür. İnsanlık anlam veremediği bu durumla baş etmek için belli ritüeller, kültürel kodlar üretmiştir(Ölüm tanrıları, cennetler, cehennemler, yeraltı tanrıları, yaslar) ölüm karşısında çaresizliğin üstesinden gelmek adına bu ve daha bir sürü bilgiye sığınmıştır. Ölüm yaşamın gölgesinde kalan en nihayetinde hikayenin kendisine bizi de dahil edecek bir gerçekliktir. Özne hangi ruhsallığa, bedene, epistemeye sahip olursa olsun ölüm denen durumun kaplarından içeri girecektir. Sonsuzluk denen durumu üretmeyene kadar canlılık hangi formda olursa olsun ölüme dahil olacaktır(Sonsuzluk mevcut canlılık özellikleri ile pek ulaşılabilir bir durum olarak gözükmemektedir. Belki beynin diğer karanlıkta kalan özellikleri keşfedildikten sonra başka bir kapı açılır önümüzde. Ya da  bedeni makinelerin üzerinden yeniden inşa edip zihnin insan zihni olarak kalmasını sağlayarak da bunun üstesinden gelebiliriz, yani bir tür eklektik canlı inşa edebiliriz). Ölümün kendisi konuşulmaktan kaçınan, konuşulurken bile onun üzerinden yaşamın kendisini konuştuğumuz bir durum olarak insan organizmasının kültürüne işlemiştir. Öte dünya inancı cennetler, cehennemler üretmiş sonsuz yaşam vaat etmiştir. Cehennemin kendisi bile bütün o olumsuz taraflarına, acılarına rağmen yaşamın sonsuzluğuna bir göndermede bulunmaktır. Antik dünya mitolojisindeki yeraltı tüm o karanlığına rağmen sonsuz bir zaman içine akmaktan bahseder.
   Ölüm yaşamın kendisi kadar doğaldır. Peki bu doğallığı neden konuşmayı erteleriz? Neden klinikte az konuşulan konular ölüme dair olmuştur. Klinikte ötekini yıkmak, saldırgan durumlar hakkında konuşulur, bahsettiğimiz kişinin kendi kaybını klinikte dahi  neden konuşmaktan kaçındığıdır. Bu soruların cevapları aşağıdaki cümlelerde kendini ele verecektir.
   Her ne kadar metafiziğe dair inanç cennet epistemesini işaret etse de diyebiliriz ki Ölüm cenneti vaat etmez. Ölüm öznenin yıkımını zorunlu kılar, bedeni yıkar, canlılığın zamanının sona erdiğini haberdar eder. Ölüme dair olanın ürkünç olmasını böyle açıklayabiliriz. Öznenin yıkımı ve öznenin yıkımının olanaklılığı, ölüme dair olanın olumsuzlanmasına ve ölüme dair olanın bastırılmasına neden olmuştur. Psikanalizden  biliriz bastırılmış olanın patoloji üretmemesi için bastırılmış olana dair konuşmak gerekir. Ölüme dair olanla baş edebilmek için onun hakkında konuşmak gerekir. Ölümle baş edebilmek için onunla sembolik değişimlerimiz olmuştur. Baurillard’a göre ‘‘ölümle olan sembolik değişimlerimiz hiçbir zaman bitmez, ölümü ne kadar dışlarsak o bize bir o kadar travmatik formlarda geri döner.’’[3] Ölüm bir gerçekliktir ve bu gerçek her zaman travmatik olmuştur(yaşamın yıkımıyla karşılaştığımız alan olmuştur)
   Ölüm canlı olan her şeyin hissettiği korktuğu ve bunun için evrimsel mekanizmalar geliştirdiği ve en sonunda her şeyin yenildiği bir durumdur. Hal böyleyken ölüme meydan okumak anlamsızlaşacaktır(yaşam olumlanmalıdır) yapılacak şey ölümün doğallığını kabul etmek ve ölüm üzerine konuşmayı normal kılmaktır. Mitolojide, masallarda, destanlarda zamanın içinde ölümün hep var olduğunu görürüz. Mezopotamya mitolojisinde ki Kral Gılgamış destanı ölüme dair mitolojik veriler sağlar bize. Kral Gılgamış en yakın dostu Enkidu’yu kaybettikten sonra ölüme karşı ölümsüzlüğün peşine düşer en sonunda ölüme yenilir. Yapmamız gereken öznenin zamanını sona erdiren ölümün olacağı fikrini kabul etmektir. Öyle ki ölüm özne Gılgamış’ı bile yıkacak bir durumdur.
   Yaşama dair olan ölüme dair olandan daha fazla konuşulup tartışıldığına göre özne neden kendine kıyar? İntiharı bir olanak olarak neden seçer? Neden sabahleyin kalkar markete gider evin ihtiyaçlarını karşılar alışveriş poşetlerini mutfakta düzgün bir şekilde dizer yatak odasına çıkar kapıyı kilitler ve tabancası ile kafasına sıkar? Bireye yaşamını kendi elleriyle bitirmeye(intihara) iten neden ne olabilir?
İNTİHAR[4]
   İntihar birden fazla açıklaması olan felsefe, sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, psikanaliz, antropolojiye konu olan bir eylemdir. İntihar bir girişim olarak kalabileceği gibi bazı durumlarda tamamlanmış intihar şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. İntiharın nedenlerini anlamak için iki tane yöntem kullanılır. Bunlardan birincisi epidemiyolojik yöntem ikincisi psikolojik otopsi yöntemidir. Psikolojik otopsi yönteminde çeşitli kaynaklardan yardım alınır sonunda bir değerlendirmede bulunulur. Tamamlanmış intihar davranışında bulunmuş bireyin arkadaşlarıyla, meslektaşlarıyla, ailesiyle, doktorlarıyla davranışın ne derece intihar olabileceği üzerine yapılan bir çalışmadır. Psikolojik otopsi psikopatoloji ve intihar arasında bir bağlantı olduğunu iddia eder. ‘‘Psikolojik otopsi yöntemi  ilkin 1920’lerde Paris’te daha sonra 1930’larda New York’ta intihar ile ilgili bilgiler toplanılarak yapılmaya çalışılmıştır. Bugün ki kullanıldığı şekliyle ilk psikolojik otopsi çalışması Robbins ve arkadaşları tarafından yapılmıştır’’[5].‘‘Washington üniversitesi tıp fakültesinde görev yapan Eli Robbins ilk kapsamlı çalışmayı 1950’lerde St. Louis’te 134 intihar vakasının geçmişe doğru incelemelerinde psikolojik otopsi yöntemini kullanmıştır. Varılan sonuç intihar vakalarının tamamında ruhsal problemlerin olduğu saptanmıştır.’’[6]     
İntiharın Felsefesi ve Sosyolojisi(Emile Durkheim)
   Ruhbilimde intihar genelde bir patoloji olarak yorumlanır. Sosyolojide(Emile Durkheim) intihar insanlığın gelişimiyle ilgili bir eylem olarak ele alınır. Kentlerde intiharın kırlarda ki intiharlardan daha fazla olduğu iddia edilir. Durkheim intihara şu tanımı getirir ‘‘kurbanın kendisi tarafından gerçekleştirilen ve onun ortaya çıkacak sonucu bildiği dolaysız ya da dolaylı sonucu olan her türlü ölüm olayı’’[7] Durkheim intiharın her zaman sosyal bir arka planının olduğunu ifade eder. Toplumda değişimlerin olmadığı dönemlerde intihar oranının sabit kaldığını aksine değişimlerin olduğu dönemlerde intihar eylemlerinde artış olduğunu iddia etmiştir. Kişinin kendisini yok etmesini ve yok etme isteğini sosyolojik bir durum olarak ifade etmiştir. Durkheim(1897) intiharı üçe ayırıp sunar, a)Egoist intiharlar; bu tür intiharlarda kişinin toplumla kurduğu bağda bir kopukluk olduğu görülür. Kişi topluluğa dahil olmaz ve yaşamına bir yabancı gibi devam eder. Kişi topluluğa yabancılaşır. b)Alturistik(özgeci) intiharlar; egoist intiharın karşıtı bir tanım yapabiliriz bu intihar türü için, sosyal taleplere cevap olarak algılanır. Bu tür intiharlarda kişi kendini dahil olduğu grubun yararına feda eder. c)Anomik intiharlar; Kişi toplumla bir ilişki kurmuş ve bu ilişkilerde ani değişiklikler meydana gelmişse bu tür bir intiharın görülme ihtimali yükselir. Kişinin statüsünde ani bir değişim buna örnek olarak verilebilir. Durkheim’in sosyoloji kuramının intihara yaklaşımına baktığımızda bazı sorunlarla karşılaşırız. Örneğin egoist intiharlara baktığımızda toplumla her bağı kopan bireyin intihar  etmediği görülecektir. Ya da toplulukla aşırı bağ kuran bireylerin çoğu diğerkam bir intiharı eyleme dönüştürmemektedir. Diyebiliriz ki intihar eylemi, davranışı sosyolojik ve bireysel(kendilik, kişilik, benlik) özellikler etkileşiminin bir sonucudur, bu etkileşimler sonucu olması muhtemeldir.
   Psikanalizin felsefesinden(epistemesinden) bakarsak bilinçdışı öznenin benliğine kendi eliyle son vermek istediği her türlü bilinçli ve bilinçsiz(bilinçdışı) ölüm olayı intihar olarak değerlendirilebilir. Melankolikler de intihar eğiliminin yoğun olduğunu görürüz. H.Porot’a göre ‘‘her türlü melankolik gücül durumda bir intiharcıdır.’’[8] Kendini aç bırakma verilen yemeği geri çevirmekte bir tür intihara yönelme olarak değerlendirilebilir. Buradan hareketle yeme bozukluğu tanısı almış Anoreksiya nervoza hastalarının eylemlerinin altında bir tür bilinçdışı intihar isteği yatabilir. Bu tür hastalarda yemeği kısıtlama aşırı kusma ve kilo almaktan aşırı korkma özellikleri görülebilir. Bu durum öyle bir hal alır ki kişinin yaşaması için gerekli yiyecek miktarı bile alınmaz. Bu durum ölüme kadar gidebilir, değerlendirdiğimiz bilinçli bir intihar eylemi değil varsa bilinçdışı düzeyde bir intihar yöneliminden bahsedebiliriz. Zaten yeme bozuklukları etiyolojileri psikanalizin penceresinden bizi bilinçdışı dünyaya götürür.
   Genel anlamda filozoflar intihara olumlu bakmamışlardır. Aristotales ‘‘intihar bir alçaklıktır’’ der[9]. Albert Camus varoluşçuluk felsefesinin içinden seslenir ve gerçek anlamda felsefenin tek sorunun intihar olduğu söyler. Dünyaya bırakılmış bir insan öznesi tanımı yapar varoluşçu felsefe. Marlaux intiharı bir yaşam deneyi olarak düşünür ‘‘ kendini öldüren kişi kendi kendine yarattığı bir imgenin peşinden gider, insan ancak var olmak için kendini öldürür’’[10]Toplumların çoğunda intihar hoş bir durum olarak değerlendirilmez. İntihar davranışından sonra ölen kişi hakkında fazla konuşulmaz, bazı toplumlarda intihar ederek ölenlerin mezarlığa defni uygun görülmemiştir, bazılarında ölüm olayında olduğu gibi yas için zaman harcanmaz.
   Antik Yunanda intihara en olumlu yaklaşanlar şüphesiz ki Stoacılardı. Yaşam gibi ölümünde normal bir şey olduğunu kabul ediyorlardı. Zamanı geldiğinde ölümü seçmenin kullanılabilir bir seçim olduğunu söylüyorlardı. Tıpkı yaşam gibi ölümde doğal bir süreçtir. ‘‘Yaşam zorlaştığında  insan kendi zamanına son verme hakkına sahip olmalıdır.’’[11] Epikür felsefesinde ölüme dair fikir şöyledir ‘‘Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz’’[12]Epikür ölümden korkmanın anlamsızlığı üzerine düşünmemizi önerir. Wittgenstein ölüme dair şöyle der ‘‘ölüm yaşam içinde bir olay değildir: biz ölümü deneyimlemek için yaşamayız’’[13]canlı ben için ölüm olayı benim deneyimimin dışındadır. Heidegger için ölüm bireysel varoluşun sonudur ve bu son kaygı üretir. Her şeyin sona ereceği fikri özneyi varoluşsal bir krize sürükleyecektir. İnsanı hayvandan ayıran Heidegger’e göre bu ayrımın farkına varmasıdır. İnsan kendi ölümünü deneyimler başka birinin ölümünü deneyimlemek olanaksızdır. Bu açıdan Heidegger’in ölüme dair durduğu yer Epikür’ün durduğu yere benzerlik gösterir.
   Marx intiharı yabancılaşmanın ve sermeyenin birikme şeklinin bir sonucu olarak ifade eder. Kapitalizm sınırlarında intihar sadece alt sınıfın bir sorunu değildir, aynı zamanda diğer tüm sınıflarda görülen bir durumdur. Kapitalist dünya eksiltir sınıfın kendisi bu eksikliği doyuramaz. Kapitalist dünyanın sınırlarında çok fazla iktisadi birikim sağlansa bile arzunun sınırlarında bu birikimin yeterli olmadığının daha fazlasının olması gerektiği söylenecektir. Özne bu arzunun peşinde bir ömür tüketecektir. Çünkü içinde bulunduğu dünya önce özneyi eksiltmiş sonrasında kendi kapital kurallarına göre bu eksikliği gidermesini istemektedir.Kapitalist dünyanın öznede yarattığı paradoks budur. Özne bunun üstesinden gelmek için en nihayetinde kendi varoluşu üzerinde son sözü intihar üzerinden söyleyecektir. ‘‘İntihar insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sözdür’’[14] Buradan baktığımızda Marx’ın intihara yaklaşımı felsefenin sınırlarına dahil olduğu kadar sosyolojinin de sınırlarına dahildir. En nihayetinde intihar sosyal bir durum olur.
İntiharın Biyolojisi
   İntihara dair biyolojik çalışmalar iki alt başlık altında toplanabilir. Birincisi genetik çalışmalar(aile, ikiz ve evlat edinme çalışmalarını içerir.) Literatürde var olan çalışmaların çoğuna eleştiri yapılmıştır. Şunu biliyoruz genetik faktörler ile çevresel faktörler net olarak ayırt edilememektedir. Günümüz intihara biyolojik yaklaşımlarda ‘‘neyin kalıtsal olduğu muğlaklığını korumaktadır. Kalıtsal olan intihar davranışının kendisi mi yoksa intihar davranışlarında rol oynayan dürtüsellik, psikolojik veya psikiyatrik bir bozukluk mu?’’[15] İntihara dair biyolojik çalışmalardan ikincisi biyokimyasal çalışmalardır. Biyokimyasal çalışmalar düşük serotonin(biyokimyasal çalışmalarda intiharla en çok ilişkisi çalışılan maddedir) seviyesi ile saldırganlık ve dürtüsellik arasında bir bağ olduğu iddia eder, aynı zamanda düşük serotonin seviyesi ile intihar arasında bir bağlantı olabileceğini söyler.‘‘Serotoninin temel metoboliti 5-HIAA(Hydroxyindoleacetic) düzeyinin düşüklüğü, çeşitli tanı gruplarına giren intihar vakalarında bulunmuştur- depresyon, şizofreni ve çeşitli kişilik bozuklukları gibi. Buna ek olarak ölümden sonra beyinleri incelenen intihar vakalarında serotonin reseptörlerinde artma gözlenmiştir(Bu olasılıkla azalan serotonin düzeyine verilen bir cevaptır).5-HIAA düzeyi ve intihar arasındaki bağlantıyla ilgili kanıtlar özellikle şiddet içeren ve dürtüsel intiharlarda kuvvetlidir. En son olarak,5-HIAA düzeyi ile saldırganlık ve dürtüselliğin envanter ölçümleri arasında korelasyon vardır.’’[16]
İntiharın Psikolojisi
   İntihar olayı sosyolojik ve biyolojik yönleri olduğu kadar aynı zamanda psikolojik yönleri de olan bir durumdur. SHNEIDMAN intiharı açıklarken bir soruyla başlar. Ruhsal bir problemi olan herkes neden intihar etmez? Şizofreni ve duygu-durum bozukluğu tanısı almış bir sürü hastanın intihar etmediğini hatırlatır bize. SHNEIDMAN’a göre intihar çok acı veren bir duruma karşı bilinçli bir çözüm bulma çabasıdır. Problem yaşayan benliğin-genelde dayanılmaz bir acı olur- dayanılmaz olana karşı bilinçli bir eylemidir. İntiharın ortak yönleri üzerine bize bir model önerir. On madde de intiharın ortak yönlerini sıralar ‘‘I)İntiharın ortak amacı bir çözüm aramaktır. II)İntiharın ortak hedefi bilinçliliğin kaldırılmasıdır. III)İntiharda ortak uyarıcı, dayanılamayacak psikolojik acıdır. IV)İntiharda ortak stres verici faktör engellenmiş psikolojik gereksinmelerdir. V)İntiharda ortak duygu çaresizlik-umutsuzluktur.VI)İntiharda ortak bilişsel durum ikircikli olmaktır. VII)İntiharda ortak algısal durum daralmadır. VIII)İntiharda ortak eylem saldırganlıktır. IX)İntiharda ortak kişiler arası eylem intihar niyetini iletmektir. X)İntiharda ortak tutarlı yön yaşam boyu başa çıkma örüntüsüdür.’’[17] Umutsuzluk kuramına göre psikolojik ve psikiyatrik rahatsızlıklar intihar riskini arttıran etmenlerin başında gelir. Duygu-durumu bozukluğu tanısı olan majör depresif bireylerin bu davranışı sergilemeleri daha olasıdır. Beck intihar ile depresyon arasında bir ilişki olabileceğini söyler. Depresyondan intihara götüren neden olarak umutsuzluğu gösterir. Depresyonda ki kişi umutsuzluğun içine çöreklendikten sonra(Beck’e göre bunun nedeni bilişsel çarpıtmalardır)kişi bu acıdan kurtulmak için intihara kalkışır. Diyebiliriz ki depresyondaki bir hastayı intihar davranışına iten bilişsel değişken umutsuzluktur. Bazı kuramcılar intihar ile kişilik özellikleri arasında bir bağlantı olabileceğini söylemişlerdir. Belli kişilik özellikleri olan insanların intihar eylemine kalkıştıklarını iddia etmişlerdir.
İntiharın Psikanalizi(Yas ve Melankoli)
   Freud(1915) yas ve melankoli adlı makalesinde yas, melankoli ve intiharı tartışırken Ben ve Nesne ayrımı üzerinden bu tartışmayı yürütür. Yasın tanımını şöyle yapar ‘‘her zaman sevilen bir insanın ya da ülke, özgürlük, ülkü vb. gibi insanın yerini almış bir soyut kavramın kaybına tepkidir’’[18] Yasa gösterilen bu tepkinin normal olduğunu ve bu durumun geçiciliğini umarız. Yas ve melankolide ortak özellikler görüldüğü gibi ayırt edici özelliklerde görülür. ‘‘Melankolinin ayırt edici özellikleri derinlemesine acı verici bir hüzün, dış dünyaya yönelik ilginin kesilmesi sevme yeteneğinin kaybı, tüm etkinliklere ket vurulması ve kendini önemseme duygularının kendini suçlama ve kendini yemelerde anlatım bulacak olan azalması ve sanrısal bir cezalandırılma beklentisiyle sonuçlanmasıdır’’[19] Yasın melankoliden farkına baktığımızda yasta kendini önemsemede bir bozukluk görülmez. Yasta sevilen kişinin kaybı hemen kabul edilecek bir durum değildir. Kaybı yaşayan bazen öyle bir direnç gösterir ki gerçeklikten kopuşla karşılaşılabilir. Yas sürecinde kayıp nesneye yatırılan libidinal enerji yeni bir nesne bulur ve bu nesneye aktarılır. Bu durum yas sürecinin normal işlediğinin bir ifadesidir.
   Melankolide kendini önemsemede azalma olması benliği kırar, güçsüzleştirir. Freud yas ve melankolide nerede yıkım olduğu bize gösterir, ‘‘Yasta yoksul ve boş hale gelen dünyadır; Melankolide ise bizzat benlik ’’der. Yasta yıkımın olduğu alan dünya melankolide  ise kırılan, dökülen yer benliğin kendisidir. Melankolik hastada kendini suçlayıcı tavır ve benliğe dair karalamalar görülmesi olasıdır.
   Nesne kaybı nesneye dair çift değerli duyguların oluşması için uygun bir alan yaratır. ‘‘Melankolide hastalığa yol açan durumlar çoğunlukla bir ölüm nedeniyle kayıp olgusunun ötesine uzanır ve birbirine zıt sevgi ve nefret duygularını ilişkiye sokabilen ya da zaten var olan bir çifte değerliliği güçlendiren tüm küçük düşürülme, görmezden gelinme ya da düş kırıklığına uğratılma durumlarını içerir’’[20] Melankolide kişinin sevgi nesnesine yönelik çift değerli bir özelliği vardır. Melankolinin ruhsallığı bir taraftan özdeşime diğer taraftan sadizm evresine geriler. Melankoliği intihara bu kadar yakın kılan sadizm evresine gerilemedir. Benliğin kendisine kıyması benliğin kendisini bir nesne olarak görmesi ve normalde dış dünyaya yönelteceği düşmanlığı(saldırganlığı) kendisine yöneltmesiyle olanaklıdır.
   Psikanalizin intihar üzerine açtığı kapıdan baktığımızda ölüm dürtüsü(Thanatos) sadizm evresine gerileme ile birlikte benliğe yönelir ve benlikteki yaşama dair olanın hakimiyetini kırar. Thanatos tüm o yıkıcılığı ile benliği oyar ve  ölüm dürtüsü yaşama dair ne varsa bilinçdışının labirentlerine gönderir. En sonunda ruhsallıkta çölleşen bir benlik ile karşılaşırız. Çölleşen benlikte ölüme dair olan her yerdedir. Karşılaştığımız çöl yaşama dair olanı içinde taşımaz bu çölde yaşama dair olan küçük vahalardır, ölüme dair olan ise tüm yıkıcılığı ile kum taneleri ve güneştir.
   Bilinçdışı hikayenin döndüğü yerdir. Ruhsal dünyanın bütün yolları babanın katlinden beri bilinçdışına çıkar. Kaybın kendisi bizi bilinçdışı alana dahil eder, özellikle ölüm ile hemhal olan kayıp, ruhsallığı babanın katli ile bir yüzleşmeye götürür. Diyebiliriz ki yastaki gerçek bir sevgi nesnesi kaybı intihardaki benlik kıyımı, melankolideki nesneleşen benin içinin oyulması ruhsal alanı bilinçdışının alanına kaydırır. Bilinçdışının dili bizi babanın katli ile bastırılan, bastırılıp dönüştürülen her şey ile yüz yüze getirir. Çoraklaşan ruhsal dünyanın nedenlerini bu meta-psikolojik işleyişte arayabiliriz.
   Lacan psikanalizinde özne yarılmış, parçalanmış bir özellik gösterir. Bu parçalanmanın üstesinden hiçbir zaman gelemez. Kapitalist dünya bu yarılmayı iktidar eliyle derinleştirir. Fallus olmak için didinen ama bunu başaramayacak(başarsa bile ruhsallığı yara bere içinde kalan) bir özne olur insan. ‘‘İntihar iktidarın denetim alanından kaçışın gerçekleştiği özgür alandır. Lacan sonuçta son kertede tek sahici eylemin intihar olduğunu söyler. Çünkü, özne için varoluşunu belirleyen, kısıtlayan, sakatlayan iktidarın bedensel ve zihinsel denetiminden tam olarak çıkabildiği tek eylem kendini yok etme eylemidir’’[21] Lacan ölümü hayatı dayanılır kılan durum olarak görür. Ölüm inancın diyarına aittir der ve devam eder ‘‘öleceğinize inanmakta haklısınız. Sizi ayakta tutan budur. Eğer buna inanmasaydınız, yaşadığınız hayata katlanabilecek miydiniz? Eğer bunun biteceği kesinliğine güvenmeseydik, tüm bunlara nasıl katlanacaktık’’[22]
Sonuç
   Ölümün kendisiyle canlılığın başladığı ilk zamandan beri tanışıyoruz. Fakat intiharın ilk ne zaman başladığını bilmiyoruz. İlk girişim şehirlerde mi kırlarda oldu bilmiyoruz. Bildiğimiz insanlık olarak şuan uğraşmamız gereken bir halk sağlığı sorunu olduğudur. İntiharın nedenlerine baktığımızda kültürel farklılık görmemize rağmen genel olarak eylemin ardında ruhsal bir sorun(psikolojik ya da psikiyatrik), alkol ve maddeyi kötüye kullanma alışkanlığı, ailede intihar öyküsünün olması ve en azından bir tetikleyici neden(dürtüsellik vb.) olduğu gözükür. Bu özelliklere sahip kişiler risk altındadır. İntihar çoğu toplumda hoş karşılanmamıştır fakat bazı toplumlarda yüceltilen bir eylem olarak gözükür Japonya da onur kırıcı bir davranış sonunda en onurlu yol intihar olarak görünür. İntiharda kullanılan yöntemlerde kültürel farklılıklar görülebilir. Çoğu kültürde  kendini asma, yüksekten atlama, ilaçla intihar, ateşli silah kullanma, suya atlama vb. yöntemler gözükür. Yöntemin seçimini kullanılan malzemeye ulaşmanın kolay olması etkilemektedir. Örneğin kırsal kesimlerde zirai ilaçlara ulaşması kolay olan kişi intihar eylemi için buna ulaşmakta sıkıntı yaşamayacaktır. Silah bulundurmanın kolay olduğu toplumlarda intihar eylemlerinde silahın kullanılma oranı artacaktır.
   İntiharın bulaşıcılığından bahsedebiliriz. Literatürde Werther Etkisi olarak bilinir.1774 yılında Goethe Genç Werther’in  Acıları(Werther bir kadına aşık olduğu için intihar etmiştir) adlı eserini yayımladıktan sonra Avrupa da intihar oranında bir yükselmenin olduğundan bahsedilir. İntihar edenlerin çoğu Werther’in kitapta intihar ettiği şekilde canlarına kıydıkları tespit edilmiştir. İntihar salgının önlemek için kitap bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanmıştır. Salgının kurbanları genellikle gençlerdir. ‘‘İntihar salgını birincil olarak ama kesinlikle bütünüyle değil gençliğe özgü bir olgudur’’[23] Bu örnekten hareketle intiharın taklit edilme boyutundan da bahsedebiliriz. Özellikle ergenlerde taklit davranışlar yoğun olarak sergilenebilmektedir, bundan dolayı riskli grup olarak değerlendirilebilirler Medyanın intihar haberlerini sunarken dikkatli olması gerekmektedir. Haber verildiğinde intihara dair herhangi bir yüceltmenin olmamasına dikkat edilmelidir.
   Abbas Kiyarüstemi filmi olan ‘‘Kirazın Tadın’’ da baş karakter intihar etmek istemektedir ve kendisine yardım edecek birini aramaktadır. Film boyunca birden fazla kişiyi ikna etmeye çalışır. Karakterlerden biri intihar girişiminde bulunacak kişiyi yapacağı davranıştan vazgeçirmeye çalışır. Onu anladığını ama yaşamın yaşanmaya değer olduğunu söyler en sonunda ‘‘Kirazın Tadından da mı vazgeçeceksin’’ der. İntiharı düşünen bireylere yaklaşım çok önemlidir. İntiharı düşündüğünü fark ettiğimizde kapsayıcı bir tavır almamız gerekmektedir. Kişiyi anladığımızı gösterecek bir dil kullanmalıyız. Sonunda uzman desteğine başvurması için onu ikna etmeye çalışmalıyız. İntiharın önlenmesi için farmakoloji ve psikoterapi alanlarında ortak çalışmak daha yararlı olacaktır. Kişi psikoterapiye ikna edilip devamında ilaç kullanımı eylemin önlenmesinde fayda sağlayacaktır.
Son söz ölüme dair şairin sözü olsun
‘‘Gece vaktinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
Sonra öğlen vaktinde ölüm Almanya’dan gelen bir ustadır
Akşamları ve sabahları içmekteyiz, içmekteyiz hiç durmadan
Ölüm bir ustadır Almanya’dan gelen gözleri mavi
Bir kurşunla geliyor sana tam göğsünden vurarak
Bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margareta
Köpekleri salıyor üzerimize bir mezar armağan ediyor
Yılanlarla oynuyor ve dalın düşlere ölüm Almanya’dan gelen bir ustadır  ’’[24]

NOTLAR:
*Psikolog,enginlacin1414@gmail.com
[1]Matrix (film)
[2]Dolaşım, solunum ve beynin tüm işlevlerinin geri dönüşümsüz olarak sonlanmasıdır.(Amerikan Tıp Derneği)
[3]Türkiye Biyoetik Dergisi,s.94
[4]Kişinin yaşamına kendi elleriyle son vermesi.Kendi benliğini yok etmesi.
[5]Adli Tıp Dergisi/Journal of Forencis Medicine,cilt:29/Sayı:1
[6]Erken Çöken Karanlık,s.47
[7]Felsefe Sözlüğü,s.176
[8]A.g.e.,s.176
[9]Felsefe Sözlüğü,s.177
[10]A.g.e.,s.177
[11]A.g.e.,s.177
[12]http://epicure-gusto.blogspot.com.tr/2009/11/epikur-epicurus-m.html
[13]Türkiye Biyoetik Dergisi,s.93
[14]Karl Marx İntihar Üzerine,s.64
[15]İntihar Olasılığı Ölçeğinin Klinik Örneklemdeki Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması,s.6
[16]Anormal Psikolojisi,s.265
[17]A.g.e.,s.265
[18]Metapsikoloji,s.243
[19]A.g.e.,s.244
[20]A.g.e.,s.251-252
[21]Karl Marx İntihar Üzerine,s.64
[22]www.düsünbil.com.tr
[23]Erken Çöken Karanlık,S.350
[24]http://sanatkaravani.com/bir-hic-olarak-kalacagiz-paul-celan/

KAYNAKLAR
Durkheim, E. ‘‘İntihar’’ Pozitif Yayıncılık.2015
Yalom, I. D. ‘‘Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek’’ Kabalcı. İstanbul. 2008
Timuçin, A. ‘‘Felsefe Sözlüğü’’ İnsancıl Yayınları. 1998
Marx, K. ‘‘İntihar Üzerine’’ Yeni Hayat Kütüphanesi. İstanbul. 2006
Freud, S. ‘‘Yas ve Melankoli’’ Telos. 2015
Freud, S.‘‘Metapsikoloji Freud Kitaplığı:12’’ Payel. İstanbul. 2013
Türkiye Biyoetik Dergisi ‘‘Bir Beden Neler Yapabilir Sorusunun Biyoetiksel Yankıması Ya Da Ölüm ve Yaşam Üzerine Felsefi Bir Soruşturma’’ 2015. Vol;2.No;2
Adli Tıp Dergisi/Journal of Forencis Medicine,cilt:29/Sayı:1
Jamison, K, R. ‘‘Erken Çöken Karanlık, İntiharı Anlamak’’ Ayrıntı. İstanbul. 2004
İntihar Olasılığı Ölçeğinin Klinik Örneklemdeki Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Klinik Psikoloji Anabilim Dalı.PSK-YL-2007-0003.Zehra Atlı
Benlik Kurguları İntihar Ve İntihara Yönelik Tutumlar, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Anabilim Dalı.KPJ-YL-2013-0001.Özge Yaren Yavuz

Davison, G.;C .Neale, J ,M. ‘‘Anormal Psikolojisi’’ Türk Psikologlar Derneği. 2011
Akın, E.;Berkem, M. ‘‘İntihar Girişiminde Bulunan Ergenlerde Psikiyatrik Tanıların, Demografik ve Klinik Özelliklerin Değerlendirilmesi’’ Fırat Tıp Dergisi 2012;17(4):228-232
Koç, N, E. ‘‘Yer altı Tanrıları’’ İstanbul Aydın Üniversitesi Dergisi.Yıl:4.Sayı:13.S.23-34
Sayıl, I.;Canat, S.;Tuğcu, H. ‘‘On altı İntihar Olgusunun Psikolojik Otopsi Yöntemi İle Değerlendirilmesi’’ Kriz Dergisi 11(2) sayfa:1-6
Ceyhun, B.‘‘1980-1990 Yılları arasında Türkiye’de Yapılan intiharlara İlişkin Yayınların Çok Yönlü Değerlendirilmesi’’ Kriz Dergisi 2(1)S:255-260
http://sanatkaravani.com/bir-hic-olarak-kalacagiz-paul-celan/
R. Uslu; Berksun, O. E. ‘‘Yas ve Melankoli’’ Kriz Dergisi 1(2) Yayım Yılı 1993
Kirazın Tadı Filmi Yönetmen: Abbas Kiyarüstemi(ustaya saygılarımla)

Johann Wolfgang Von Goethe ‘‘Genç Werther’in Acıları’’Can.2016 

23 Ocak 2017 Pazartesi

Bilinç-dışı hikayenin döndüğü yerdir ve bu hikaye eninde sonunda sürgüne çıkar.

BÜYÜK UMUTLAR'A  PSİKANALİZLE BAKMAK YET-MEYE,YETİŞ-MEYE VAR-OLMAYA ÇALIŞMAK* Engin LAÇİN**   ERGENLİK TANIM...